04.03.2014 Ankara TOBB’da düzenlenen 7. Türkiye Sektörel Ekonomi Şurası’nda, Türkiye’nin üretim ve hizmet alanındaki gücünü oluşturan 59 sektör meclisi, sorun ve çözüm önerilerini, birinci ağızdan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ilgili bakanlar ve bürokratlara iletme fırsatı buldu. TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu Şura’nın açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye Sektör Meclislerinin, ekonomi politikalarının tasarım sürecine doğrudan dahil edilmesinde fayda gördüğünü, böylece ekonominin büyüme sürecinin yeni bir ivme kazanacağını söyledi.
7.
Türkiye Sektörel Ekonomi Şurası, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu'nun
evsahipliğinde, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın başkanlığında, Ekonomi
Bakanı Nihat Zeybekci, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz'ın katılımıyla TOBB
Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi.
7. TÜRKİYE SEKTÖREL EKONOMİ ŞURASI FOTOĞRAFLARINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ
HABER VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
TOBB
Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Sektörel Ekonomi Şurası’nın, 59 ana sektörün
katılımıyla, bu alanda Türkiye’nin tek ve en büyük buluşması olduğuna işaret
ederek, “Sektörlerinin kanaat liderleri olan arkadaşlarımız, sıkıntı ve
önerilerini doğrudan ekonomi yönetimine iletecekler” dedi.
Bu
çalışma ile adeta ekonominin röntgeninin çekildiğini ifade eden Hisarcıklıoğlu,
“Bu raporu hem ekonomi yönetimiyle, hem de kamuoyu ile paylaşacağız. Burada
dile getirilen tüm sorunlar ve öneriler, ilgili bakanlıklar ve kurumlar bazında
da ayrıca tasnif edilecek ve kendilerine iletilecek. İnanıyorum
ki, bu değerli arkadaşlarımızın çalışmaları, kamu-özel sektör işbirliğine yeni
bir ivme kazandırarak, ekonominin büyümesine destek verecektir” diye konuştu.
-“Daha fazla üretim, yatırım, istihdam
ve ihracat hedefliyoruz”
TOBB
Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, önceki sektörel şuralarda gündeme getirilen çeşitli
konularda, sağlanan ilerlemeler, reel sektörün ve ekonominin büyümesini sağladığını
vurguladı.
Tekstil,
Konfeksiyon, İlaç ve Turizm’deki KDV indirimleri, Denizcilik’teki destekler, yatırım
teşvik sisteminin bölgesel ve sektörel olarak dizayn edilmesi, KOBİ’lere
tanınan yeni imkânlar ve istihdam desteklerin bunlardan sadece birkaçı olduğunu
belirten Hisarcıklıoğlu şöyle konuştu:
“Peki,
sıkıntıların hepsini aştık mı? Hayır. Elbette sorunlar var. Ama bunlar
aşılamayacak sorunlar değil. Daha da önemlisi, artık sorunları daha rahat aşma
imkânını yakaladık. Kamu
ile Özel sektör arasında kurduğumuz bu kapsamlı diyalog mekanizmaları
sayesinde, özel sektör ile kamu idaresinde, ortak akıl ve empati gelişti. İş
hayatındaki sorunları anlatabildiklerini ve bunların çözülebildiğini gören
girişimcilerimizin de, bakış açıları değişti, gelişti.
Şimdi
bizler daha büyük bir moralle ve daha büyük bir şevkle işimize sarılıyoruz.
Daha fazla üretim, yatırım, istihdam ve ihracat hedefliyoruz. Ancak,
küresel sistemde kısa ve uzun vadede ortaya çıkmakta olan iki önemli değişime
karşı da hazırlıklı olmamız gerekiyor. Kısa
vadede bizi yeni bir küresel iktisadi ortam bekliyor. Son 5 yıldır süren bol
likidite dönemi sona erdi.
Eskisi
gibi, rahat ve ucuz borçlanma imkânları azalıyor. Hem şirketlerimiz, hem de
vatandaşlarımız artık daha tedbirli ve temkinli hareket etmek zorunda. Kamu
idaresi ve özel sektör olarak, bu yeni ortama nasıl uyum sağlayacağımıza ve
büyüme-istihdam-refah artışı dengesini nasıl koruyacağımıza odaklanmak
zorundayız. Uzun
vadede ise bizi başka bir zorluk bekliyor. Dünyada bölgeselleşme hız kazanıyor.
Bunda da öncülüğü ABD yapıyor.
Önce
pasifik ülkeleri ile Trans-pasifik Ortaklık Anlaşması başlatıldı. Burada ABD,
Japonya, Kore, Kanada, Avustralya, Malezya, Meksika gibi önemli ülkeler
bulunuyor. ABD
geçen sene, AB ile Trans-atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı girişimine de
hız verdi. Bu
iki girişimin önemi şurada. Birincisi Dünya Ticaret Örgütü’nün dünya çapında
uygulamaya çalıştığı ticaretin serbestleştirilmesi görüşmelerine bir alternatif
çıkıyor.
Yani
bir anlamda bu görüşmelerin sonuçsuz kalmasına karşı hazırlık yapılıyor. Ama
daha da önemlisi, bu iki girişim, birlikte dünya ekonomik gücünün üçte ikisine denk
geliyor. Bu
da sadece ticareti ve yatırımları değil, üretim standartlarını belirleme
konusunda da büyük bir güç elde etmelerini sağlıyor.
Size
bir örnek vereyim. Şu an bizim ürettiğimiz ürünler 220 volt’a göre dizayn
ediliyor. Eğer bunlar 110 volt’u benimserse, tüm üretim kapasitemiz bir anda
boşa çıkacak. Biliyorsunuz
Gümrük Birliği sürecinde, Serbest Ticaret Anlaşmaları dışında kalmıştık. Bugün
bunun olumsuz etkilerini giderek daha fazla yaşıyoruz. Eğer
ABD ile AB arasındaki bu girişimin dışında, sadece seyirci olarak kalırsak, çok
daha büyük sıkıntılar yaşarız. İçinde
olursak o müzakerelerde tarafız. İçinde olmazsak, ne kural koydularsa ona göre
hareket ederiz. O
yüzden TOBB olarak biz, hem AB ve ABD’deki muadillerimiz nezdinde bu
çalışmalarda yer almaya çalışıyoruz, hem de kamuoyuna bu süreçlerin içinde
olmamızın önemini anlatıyoruz.”
-Sektörel politikaların önemi
Konuşmasında
mali sektöre de seslenen Hisarcıklıoğlu, “Aynıı gemide olduğumuz söylemini en
güzel teyit edecek zaman, böyle günlerdir. Kriz fırsatçılığı ve kolaycılığına
kaçmadan, sadece iyi gün değil, kötü gün dostu da olduğunuzu gösterin” dedi.
Bu
toplantının, her sektörün yaşadığı darboğazı tespit etmeye yönelik son derece
önemli bir adım olduğunun altını çizen Hisarcıklıoğlu, ülkemizin en önemli bir
ihtiyaçlarından birisinin de sektörel politikaların geliştirilmesi olduğunu
sözlerine ekledi.
-Başbakan Yardımcısı Babacan
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da, ekonomiyle ilgili yaptıklarının,
yapacaklarının önümüzdeki dönemde önem kazanacağını söyledi.
Bir ülkenin ekonomisinin olmazsa olmaz unsurlarının
"siyasi istikrar ve güven ortamı" olduğunu vurgulayan Babacan, siyasi
istikrarın son derece önemli olduğunu ifade etti.
Son 11
yılda yapılan reformların Türkiye'de demokrasiyi, temel insan hakları ve
özgürlükleri iyileştirdiğini dile getiren Babacan, bunlarla ilgili önlerinde
daha uzun bir yapılacaklar listesi bulunduğunu, bu konularda "mükemmel
olduklarını" söylemediklerini belirtti.
Babacan,
"Önemli adımlar attık fakat daha eksiklerimiz var, bunların da
farkındayız" diye konuştu.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın ekim ayında açıkladığı demokratikleşme paketinin de
önemli bir adım olduğuna işaret eden Babacan, Erdoğan'ın da söylediği gibi
bunun ne ilk ne de son adım olduğunu vurguladı.
Bu
noktada AB normlarının son derece önemli olduğunu söyleyen Babacan, şunları
kaydetti: "Demokrasi, demokrasinin kalitesi deyince neyi anlamalıyız? Her
ülke kendini demokratik olarak tanımlayabilir. Bunu evrensel standartlarla,
ölçütlerle mukayese edip kalite kontrolünü yapmadan gerçek anlamda demokrasiyiz
dememiz de kolay değil. AB bize bunu sağlıyor.
Bunun
içindir ki Fransa'daki yeni yönetimle beraber AB sürecimizi hızlandırmak için
yoğun bir çaba göstermeye başladık ve 3,5 yıllık aradan sonra 1 fasıl daha
müzakereye açabildik. Bu yıl için 2 fasıl daha hedefliyoruz, onlar da çok
önemli fasıllar. Bir tanesi yargı ve temel haklar, diğeri adalet, özgürlük ve
güvenlik, 23 ve 24 nolu fasıllar. Aslında her iki faslın da içinde bulunduğumuz
konjonktür açısından ne kadar önemli olduğunu daha fazla anlatmama herhalde
gerek yok."
Babacan,
bu kriterlerin, normların sadece demokrasinin kalitesi açısından değil, hukuk
sistemi açısından da son derece önemli olduğuna işaret etti.
Güven
ortamının oluşmasının zaman aldığını dile getiren Babacan, güvenin
kazanılmasının basamak basamak, kaybının ise çok hızlı olduğunu anlattı.
Babacan,
şöyle konuştu: "Yılların, 10 yılların emeği haftalarla, aylarla ifade edilen
sürelerde yok olabiliyor. Ülkemizdeki güven ortamının kıymetini mutlaka
bilmemiz ve güçlendirilmesiyle ilgili ne gerekiyorsa yapmamız gerekiyor. Güven
deyince de en önemli unsur hukuk. Hukukun üstünlüğünü baz alan bir ülke görmek
istiyoruz. 11 yıldır bunun için çaba gösteriyoruz ama eksiklerimizin olduğunu
son 2-3 aydaki gelişmelerden izledik, gördük. Hukukun üstünlüğü deyince neyi
anlayacağız? Buradaki referanslarımız Avrupa Konseyi ve AB'dir. Başka yerlerde
aramayacağız. Bizim hukuk normları konusundaki referanslarımız başka
uluslararası oluşumlarda, Afrika Birliği'nde, Shangay'da değil, AB ve Avrupa
Konseyi'ndedir. Bizim bu evrensel hukuk normlarıyla hareket etmemiz,
Anayasamızda gerekli düzenlemeleri yapmamız gerekiyor. Maalesef bu dönem
yapamadık. Bizim iktidar partisi olarak Meclis'te aritmetiğimiz yeterli değil
ama Meclis'te yapılan Uzlaştırma Komisyonu'nda sonuç alamadık."
-"Gri alanlar temizlenmeli"
Anayasa'dan başlayarak tek tek bütün kanunların, tüm
düzenlemelerin mutlaka bir hukuk devletine yaraşır hale gelmesi gerektiğini
ifade eden Babacan, ekonomi açısından hukuki güvenliğin son derece önemli
olduğu vurguladı.
Babacan, şunları kaydetti: "Eğer güven ortamı diyorsak
hukuki güvenliği tam olarak sağlamamız gerekiyor. Bu, kanunların açık olması,
gri alanların mümkün olduğunca temizlenmesi, geriye doğru asla yürümemesi,
edinilmiş hakların sonuna kadar korunması, kanunların sık sık değişmemesi
anlamındadır. Yargı sisteminin hızlı, tutarlı, güvenilir çalışması...
Yargının
bağımsızlığı kuşkusuz önemli, ama tarafsız olması da çok önemli. Hele hele
bağımsızlık alanını farklı amaç ve hedeflere yönelik kullanmak isteyenler
olduğunda bunlar da mutlaka disipline edilmeli.
Babacan, ekonomiye ilişkin yaptıkları ve yapacaklarının
önümüzdeki dönemde önem kazanacağını söyledi.
Babacan, ekonominin ilerlemesi için siyasi istikrar ve güven
ortamının çok önemli olduğunu belirtti.
Hükümet
olarak son 11 yıldır yapmış oldukları reformların, ülkede demokrasinin ilerlemesini
sağladığını ve temel insan hakları ve özgürlükler konusunda uygulamaları
iyileştirdiğini anlatan Babacan, şunları kaydetti: "Bununla ilgili
önümüzde uzun bir yapılacaklar listesi var. Önemli adımlar attık ama daha
eksiklerimiz var. Bunun da farkındayız. En son ekim ayında Sayın Başbakanımızın
açıkladığı demokratikleşme paketi, önemli bir adım daha oldu. Ama Sayın
Başbakanımızın da söylediği gibi bu, ne ilk adım ne son adım. Bunu mutlaka
yenileri izlemek zorunda.
Bu nokta
da AB normları son derece önemli. Her ülke kendini demokratik olarak
tanımlayabilir ama bunu evrensel standartlarla mukayese edip kalite kontrolü
yapmadan 'gerçek anlamda bir demokrasiyiz' dememiz kolay değil. İşte AB bize,
bunu sağlıyor."
-"Hukukun üstünlüğü baz alınmalı"
Ekonominin ilerleyişi açısından güvenin önemini de
vurgulayan Babacan, güvenin kazanılması zor ancak kaybedilmesi çok kolay bir
şey olduğuna işaret etti.
Güven ortamının sağlanması için hukukun işlevine dikkati
çeken Babacan, "Hukukun üstünlüğünü baz alan bir ülke görmek istiyoruz. 11
yıldır bunun için çaba gösteriyoruz ama eksiklerimizin olduğunu son 2-3 aydır
yaşanan gelişmelerden de hep beraber izledik" dedi.
Hukukun
üstünlüğü açısından AB ve Avrupa Konseyini referans aldıklarını anlatan
Babacan, "Bizim, hukuk konusundaki referanslarımız başka uluslararası
oluşumlarda değil, Afrika Birliği'nde değil, Şangay'da değil. AB'de ve Avrupa
Konseyi'nde" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin,
evrensel hukuk normları ile hareket etmesini ve anayasada gerekli düzenlemeleri
yapması gerektiğini dile getiren Babacan, yeni anayasa konusunda TBMM'de
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'ndan sonuç alınamadığını hatırlattı.
Ekonomi
açısından hukuki güvenliğin son derece önemli olduğunun altını çizen Babacan,
bunun için kanunların çok açık olması, geriye doğru yürümemesi, edinilmiş
hakların sonuna kadar korunması ve mevzuatların sık sık değişmemesinin önemine
işaret etti.
"Yargının
bağımsızlığı kadar tarafsız olması da önemli" diyen Babacan, yargının
bağımsızlık alanını farklı amaçla ve farklı hedeflere yönelik kullanmak
isteyenler olduğunda bunlara da mutlaka "dur" denilmesi gerektiğini
söyledi.
-"Yolsuzlukla mücadeleye çok önem
veriyoruz"
Türkiye'nin, artık işleyen bir piyasa ekonomisine sahip
bulunduğunu kaydeden Babacan, piyasa ekonomisinin kurallara da dayalı olmasının
önemini dile getirdi.
Türkiye'nin 1. sınıf bir demokrasiye sahip olması açısından
fırsat eşitliği ve şeffaflığın önemine dikkati çeken Babacan, "Şeffaflık
deyince, yolsuzlukla mücadele bunun ayrılmaz bir parçası.
Hiçbir
yolsuzluğun üzerinin örtülmemesi ve buna müsamaha gösterilmemesi gerekiyor. Bu,
hükümet olarak son derece önem verdiğimiz, hiçbir taviz vermeden önümüzdeki
dönemde de uygulayacağımız bir husus" ifadesini kullandı.
Babacan,
Türkiye'nin, son yıllarda, uluslararası şeffaflık sıralamasında yükseldiğini
ancak bu konuda en iyiyi hedeflediğini kaydetti.
Sektörel
Ekonomi Şurası hakkında da görüşlerini paylaşan Babacan, bir önceki şurada
Hazine Müsteşarlığının 751 gündem maddesi tespit ettiğini bunlar içinde mali
yüklerin azaltılmasına ilişkin sorunları çözmenin kolay olmadığını belirtti.
Babacan,
yaklaşık bir ay sonra, bugünkü şurada dinlenecek önerilerin somutlaştırılması,
tasniflerin yapılması ve ilgili bakanlıkların görevlendirilmesi işlemlerinin
tamamlanacağını bildirdi.
Daha
önceki şuralardan farklı olarak 6 ay sonra bir değerlendirme yapmak
istediklerini kaydeden Babacan, "Görevlendirilen bakanlıklarımız
gelecekler, o görevlendirme ile alakalı 6 ay içerisinde ne gibi gelişmeler
oldu, bunun bir özetini iş adamları ile paylaşacaklar" dedi.
Babacan, şuranın, her sektörün en önemli konularının ele
aldığı ve çözüm üretmek için çalışılan önemli bir organizasyon olduğunu
söyledi.
Babacan, küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisi açısından
oldukça önemli bir dönemde bulunduklarını belirterek, "Geçen hafta
katıldığım G-20 toplantılarında da tüm küresel ekonomiyi ve özellikle
gelişmekte olan ekonomilerin içinden geçtiği dönemi meslektaşlarımızla
değerlendirme fırsatı bulduk. Türkiye, önümüzdeki yıl G-20'nin dönem
başkanlığını yapacak. Fiilen çalışmalarımızı da 1 Aralık 2014'te başlatacağız
ve önümüzdeki yıl Türkiye'de çok sayıda toplantılar olacak" diye konuştu.
Dünyanın
şu andaki ekonomik görünümüne bakıldığında genel tablonun çok kötü olmadığını
ifade eden Babacan, küresel krizin en kötü günlerinin geride kaldığını
belirtti. Krizin ilk olarak finans sektöründe ortaya çıktığını anımsatan
Babacan, bu tip krizlerin uzun sürdüğünü ve etkilerinin çok geniş olduğunu
kaydetti.
Finans
sektöründeki sorunun reel sektöre hemen yansıdığına dikkati çeken Babacan,
şöyle devam etti: "Bir yandan finans sektörünün ülkeye getirdiği yük bir
yandan da ülkelerin krizi atlatmak adına daha fazla kamu harcaması yapması ve
borçlarının artması kamu borcu sorununun dünyada gündeme gelmesine neden oldu.
Gerçekten pek çok gelişmiş ülkede şu anda ciddi bir kamu borcu sorunu var.
Gelişmiş ülkelerin kamu borcunun milli gelire oranı ikinci Dünya Savaşından
sonraki oranlara ulaşmış durumda."
-"Avrupa'daki toparlanma bizi de olumlu
etkileyecek"
Babacan, gelişmiş ülkelerin borçlarının makul seviyelere
inmesinin uzun zaman alacağını vurgulayarak, şunları kaydetti: "Avrupa
ekonomileri ancak 5-6 yıllık bir süreden sonra pozitif büyüme yakalayacak gibi
görünüyor. Avro Bölgesinde de yıllardır negatif büyümeden sonra belki bu sene
ilk defa küçük bir pozitif büyüme olacak.
ABD'nin ekonomisindeki toparlanma biraz daha güçlü
görünüyor. Doların rezerv para olarak kullanılıyor oluşu, ABD için çok farklı
bir esneklik alanı oluşturuyor. Karşılıksız basılan trilyonlarca dolara rağmen
şu anda Amerikan ekonomisini çarkları Avrupa'ya göre biraz daha hızlı dönmeye
başlamış durumda.
Ama her
ne olursa olsun küresel ekonomideki bir miktar daha olumlu görünüm ve özellikle
Avrupa'daki toparlanma Türkiye açısından önemli. Toparlanmanın bizim ekonomimiz
üzerinde kuşkusuz olumlu etkileri olacaktır diye bekliyoruz."
Gelişmekte
olan ülkelerin geçen yılın mayıs ayından itibaren yeni bir döneme girdiğini
belirten Babacan, söz konusu dönemde FED'in yeni bir politika duruşu
sergileyerek olağanüstü likidite sağlama döneminin sona erdiği ve faiz
artırımlarına başlayacağı mesajını verdiğini ifade etti.
Bu
durumun etkilerinin cari açığı yüksek olan ekonomilerde daha fazla
hissedildiğine dikkati çeken Babacan, "Gelecek 10 yıllık dönemde
gelişmekte olan ülkeler açısından büyüme geçtiğimiz 10 yıla göre daha yavaş
olacak. Artık Çin'de yüzde 9-10'luk büyüme oranları gerçekleşemeyecek. Belki
yüzde 7-8'lik büyüme oranı olabilir, yüzde 7'nin altına düşürmemek içinde özel
bir çaba var. Gelişmekte olan ülkelerin gelecek 10 yılın ortalama büyüme
oranları gelişmiş ülkelerden daha fazla olacak. Küresel ekonomilerin yine temel
dinamosunu, lokomotifini gelişmekte olan ülkeler oluşturacak" diye
konuştu.
Gelişmekte
olan ülkelerle ilgili bazı kavramsal değerlendirmeler bulunduğunu anımsatan
Babacan, bunun geçmiş 10 yıllarla yapılan kıyaslamalara dayandığını oysa
önümüzdeki dönemde de gelişmekte olan ülkelerin potansiyellerinin ve
fırsatlarının gelişmiş ülkelerden çok daha fazla olduğunu söyledi.
-"Gelecekte Avrupa'nın en hızlı büyüyen
ekonomisi Türkiye olacak"
OECD'nin önümüzdeki 10-20 yıl boyunca Türkiye'nin,
Avrupa'nın en hızlı büyüyecek ekonomisi olacağını söylediğini dile getiren
Babacan, küresel ekonomideki sorunların aşılmasında ülkeler arasında
koordinasyon ve işbirliğinin önemli olacağını kaydetti.
Türkiye
ekonomisine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Babacan, özellikle bütçe
konusundaki sağlam duruş ve finansal sistemin sağlamlığının Türkiye'yi bundan
sonraki süreçte koruyacak en önemli unsurlar olacağını vurguladı. Babacan,
Avrupa'ya bakıldığında sorunların temelinde bu iki unsurun görüldüğüne işaret
ederek, bütçe açıklarının çok yüksek olduğunu ve finans sektörüyle ilgili çok
ciddi sıkıntılar bulunduğunu dile getirdi. Babacan, Türkiye'nin Avrupa
ülkelerinin zayıf olduğu bu iki alanda güçlü olduğuna işaret etti.
Son
ekonomik krizde Türkiye'nin pek çok ülkeden farklı bir duruş sergilediğine
değinen Babacan, 2009-2013 arasındaki 4 yıllık dönemde Türkiye'nin kamu
borcunun milli gelirin yüzde 45'inden yüzde 35'ine, bütçe açığının yüzde
5,5'ten yüzde 1,1'e düştüğünü, Türkiye'nin yıllık ortalama yüzde 6 büyüdüğünü
ve toplam istihdamın da 6 milyon arttığını bildirdi.
Babacan,
"Aynı dönemde Avrupa'da 5 milyon istihdam kaybı var. Türkiye tek başına 6
milyonluk istihdamı oluşturmuş durumda" dedi.
-"Kredi hacmi ölçülü artmalı"
Türkiye'nin, küresel kriz döneminde, gelir dağılımını
düzeltip yoksulluğu azalttığını belirten Babacan, OECD ülkeleri içerisinde
Türkiye'nin gelir dağılımını en hızlı düzelten ülke olduğunu söyledi.
Türkiye'nin cari açığı ve bunun bir sonucu olarak da özel
sektörün yurt dışı borcunun dikkat edilmesi gereken hususlar olduğunu
vurgulayan Babacan, özellikle 3 yıllık dönemde cari açığı azaltmayı bir
numaralı öncelik olarak belirlediklerini söyledi.
Babacan,
bunu kısa vadede mali disiplinle bütçe açığını düşük tutup tasarrufları
artırarak, para politikasında iç tüketimi ve kredi hacmini yönlendirerek, makro
ihtiyati tedbirlerle kredi kompozisyonu ve büyüme hızını üretimle olan
bağlantısını güçlendirerek sağlamayı amaçladıklarını kaydetti.
Babacan,
"Türkiye'de kredi hacmi tabii ki artsın ama ölçülü artsın, bu artış
ağırlıklı olarak reel sektör yatırımlarıyla, üretimle ve ihracatla olsun. KOBİ
kredileri artıyorsa problem yok, artsın. Üretimle, yatırımla ilgili artıyorsa
sorun yok, artsın. Sanayicimize krediler artıyorsa bunun önü açık. Ama öte
yandan tüketici kredilerine dikkat etmemiz gerekiyor.
Türkiye'de
Tüketici Güven Endeksleri çok yüksek. Halkımız geleceğine güveniyor. Bankalarda
geleceğe güvendiği için kredi verme konusunda bir arzuya sahip ama kazanmadan
harcamak, tüketmek hem hanehalkı için hem de ekonomimizin bütünü için son
derece büyük riskleri beraberinde getirebiliyor. Üretmeden tüketmek ülkeleri
felakete götürebilir" diye konuştu.
Babacan,
Türkiye'nin en önemli yapısal sorunlarından birinin enerji olduğunu
vurgulayarak, enerjide dışa bağımlılığın cari açığı olumsuz etkilediğini, bu
nedenle yerli ve yenilenebilir enerjiye dayalı bir stratejiye ve daha fazla
tasarrufa ihtiyaç olduğunu söyledi.
Babacan,
bu konuda ilgili tüm kurumların yoğun bir çalışma içerisinde olduğunu ve yeni
bir enerji verimlilik strateji belgesi açıklandığını kaydetti.