22.05.2014 Ankara Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği 70. Mali Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi. Soma ‘da yaşanan felaket için yapılan saygı duruşuyla başlayan Genel Kurul’da konuşan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, özel sektörün gelecekten umutlu olduğunu ifade ederken, yeni bir büyüme modeli ve yeni yapısal reformlara ihtiyaç olduğunu söyledi.
70. MALİ GENEL KURUL TANITIM FİLMİNİ İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ.
HABER VİDEOSU İÇİN TIKLAYINIZ
70. MALİ GENEL KURUL FOTOĞRAF GALERİSİ İÇİN TIKLAYINIZ.
Hisarcıklıoğlu’nun ev sahipliğinde TOBB
Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde (ETÜ) gerçekleştirilen TOBB 70. Genel
Kurulu’na Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
MHP Genel Başkan Yardımcısı Emin Haluk Ayhan, bakanlar, delegeler ve çok sayıda
basın mensubu katıldı.
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu Genel Kurul
konuşmasına Soma’da yaşanan felaket nedeniyle duyduğu acıyı ifade ederek
başladı. Soma’da hayatını kaybeden işçilerin aileleri için başlattıkları yardım
kampanyasını vurgulayan Hisarcıklıoğlu, bütün iş dünyasını bir kez daha destek
olmaya çağırdı.
Geride bıraktığımız 2013 yılına bakıldığında
özel sektör olarak, gelecek için umut veren bir tablo gördüklerini belirten
Hisarcıklıoğlu,”Hayalleri hep birlikte gerçek yapacağız” diyerek birlik ve
beraberlik mesajı verdi.
Hisarcıklıoğlu ihtiyaç duyulan öncelikli
yapısal reformları ise şöyle sıraladı: “Vergi reformu, cari açığı azaltacak
sanayi stratejisi, istihdamın teşviki, girdi maliyetlerinin azaltılması ve reel
sektörün bankalarla çalışma ortamının iyileştirilmesi”
-Hisarcıklıoğlu’nun
konuşma metni
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun 70. Mali
Genel Kurul konuşması şöyle:
“Sizleri, şahsım ve TOBB Yönetim Kurulu
adına gönül dolusu muhabbetle selamlıyorum. 70. Mali Genel Kurulumuza Hoş
geldiniz. Bizlere şeref verdiniz.
Ne yazık ki hepimizi tarifsiz acılara
boğan bir olayın hemen ertesinde toplandık. Soma’da 301 kardeşimizi şehit
verdik. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun. Kederli
ailelerinin acısını yürekten paylaşıyor, başsağlığı ve sabır temenni ediyorum.
Facianın ilk günü Soma’daydık. Her
şeylerini bırakıp kurtarma ekibine katılanları gördük. Pek çok kahramanlık
hikâyesine de şahit olduk. İnsanlık dersi aldık. Bir arkadaşı daha orada
kalmasın diye geri dönüp, yeniden madene giren cesur insanları tanıdık.
Milletimiz, Soma’nın acısını acısı
bildi. Bu acıyı hisseden, yaraya bir nebze merhem olmak için çalışan herkese
teşekkür ediyorum. Şehit maden işçilerimizin aileleri artık bizlere emanettir.
TOBB olarak başlattığımız yardım kampanyasına katılan ve katılacak Oda ve
Borsalarımıza bu vesileyle teşekkür ediyorum. Tüm iş dünyamızı da bu kampanyaya
katılmaya çağırıyorum.
Ancak, geride kalanların acısını
paylaşmak, sorumluluğumuzu hafifletmiyor. Bizim inancımıza göre bütün kainat
insan için yaratılmıştır. Kâinattaki hiçbir şey insan hayatından önemli olamaz.
Artık her alanda insan hayatı önceliğimiz olmalı. Bu bir haktır, hukuktur.
Bunun için herkes, üzerine düşen
sorumluluğu yerine getirmeli. Soma faciasından sorumlu olanlar da, kamu veya
özel sektör hiç fark etmez, mutlaka bulunmalı ve şeffaf bir şekilde
yargılanmalı.
Değerli dostlarım,
Yoğun çalışma temposuyla dolu bir yıl
geçirdik. 7 gün 24 saat çalıştık. Ürettik, ihracat yaptık. İnsanımıza iş ve aş
sağladık. Tek bir gayemiz vardı; ülkemizi daha zengin, insanımızı daha müreffeh
yapmak.
Geçen döneme ait çalışmalarımızı,
Faaliyet Raporumuzda ayrıntılı bir şekilde gördünüz. Bunların bir kısmını da az
önce ekranda izlediniz.
Tüm bu çalışmalarımız iki sütun üzerinde
yükseldi. Birincisi, bu salonu dolduran müteşebbisler, yani sizlersiniz. Sizler,
mücadeleyi, cesareti, inancı, azmi ve iradeyi temsil ettiniz. Üretimin,
istihdamın, ihracatın kahramanları oldunuz.
Oda ve Borsa başkanlarımız, iş âleminin
kanaat önderleri olma görevini hakkıyla üstlendiler. Şehirlerinin kalkınması ve
markalaşması için emek verdiler, fikir ve proje ürettiler.
İşte tüm bu faaliyetler, tüm bu
başarılar, sizlerin, tüm camiamızın eseridir. Gösterdiğiniz gayret ve emek
için, her birinizi tek tek kutluyor, hepinize sonsuz şükranlarımı sunuyor,
sizleri yürekten alkışlıyorum!
Çalışmalarımızın dayandığı ikinci sütun,
sağlanan istikrarla birlikte hükümetimizin ve meclisimizin iş dünyamıza verdiği
destek, hayata geçirdiği düzenlemelerdir. Bu iki sütundan biri eksik olsaydı bu
başarılar yakalanamazdı.
Bu nedenle çalışmalarımızda yanımızda
olan Cumhurbaşkanımıza, Meclis Başkanımıza, Başbakanımıza, Ana Muhalefet
Partimizin Genel Başkanına, Bakanlarımıza, siyasi partilerimize, tüm
Meclisimize, camiam adına teşekkür ediyorum.
Bizimle birlikte bürokratlarımız da emek
verdi, çalıştı. Kamu – özel sektör el ele verdik, ülkemize değer katan pek çok
çalışmayı hayata geçirdik. Kendilerine de ayrıca teşekkür ediyorum.
Sevgili dostlarım,
Bilirsiniz, iş adamları önce geçtiğimiz
dönemin muhasebesini yapar. Sonra da geleceği görmeye çalışır. Ben de ilk
olarak, ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeleri değerlendirmek istiyorum.
Geride bıraktığımız 2013 yılına
baktığımızda özel sektör olarak, gelecek için umut veren bir tablo görüyoruz.
Yurtiçinde ve yurtdışında yaşanan çeşitli olumsuz gelişmelere rağmen, özel
sektörümüz pek çok alanda rekor kırmaya devam etti.
Üretim hacmini, yatırım miktarını ve
istihdamı artırdı. Müteşebbisler niye yatırım yapar, niye iş yeri açar, niye
istihdam sağlar? Geleceğe dair umutları olduğu için.
İşte biz bu umutla, ülkemize yeni
girişimciler kazandırmaya devam ettik. Faal işyeri sayısı 77 bin artışla
Cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyine, 1 milyon 576 bine ulaştı.
Milletimize iş ve aş sağlamaya devam
ederek, istihdamda da Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık. Sadece kayıtlı
çalışan sayımızı 620 bin kişi artırarak, toplam 12 milyona yükselttik.
Diğer yandan Türkiye’nin geleceğine
yatırım yapmaya devam ettik. Özel sektörümüzün makine ve teçhizat yatırım
harcamaları 86 milyar dolara ulaştı.
Bunu kim başardı? İşte bu salonu
dolduran sizler ve temsil ettiğiniz camiamız başardı. Sizlerle gurur duyuyoruz.
İyi ki sizler varsınız!
Bu vesileyle, özel sektörün
çalışmalarını destekleyen başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, bugün de
aramızda bulunan Sayın Ali Babacan, Sayın Hayati Yazıcı Sayın Nihat Zeybekçi ve
Sayın Fikri Işık bakanlarımız ile görev yapan tüm bakanlarımıza huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
Kıymetli misafirler,
Dünyada 2014 ve sonrasında, alışkın
olduğumuzdan farklı bir küresel ekonomik ortam bizleri bekliyor. Ben şahsen
oyunun kurallarını yeniden belirleyecek ve dünyayı değiştirecek 7 küresel
trendin ortaya çıktığını görüyorum.
Birincisi, küresel finansman iklimi
değişiyor. Küresel kriz sonrasında parasal genişleme ve bol likidite dönemi
başlamıştı. ABD Merkez Bankası FED, her sene piyasaya yaklaşık 1 trilyon dolar
veriyordu. Bu sayede ülkeler, şirketler ve hatta bireyler rahatça borçlanıp,
yatırım ve harcama yapıyorlardı. Ekonomiler büyüyordu.
Ama bu dönem sona eriyor. FED, piyasaya
verdiği parayı azaltıp, tamamen sonlandıracak. Şimdi, hem şirketlerimiz, hem de
vatandaşlarımız artık daha tedbirli, daha temkinli hareket etmek zorunda. Kamu
ve özel sektör olarak, bu yeni ortama nasıl uyum sağlayacağımıza birlikte
odaklanmalıyız.
İkincisi, küresel ticaret ve yatırım
ortamı değişiyor. Dünyada bölgeselleşme hız kazanıyor. Bunda öncülüğü ABD
yapıyor. Önce pasifik ülkeleri ile “Transpasifik” Ortaklık Anlaşması
başlatıldı. Burada ABD, Japonya, Kore gibi önemli ülkeler var.
Öte yandan ABD geçen sene AB ile
“Transatlantik” Ticaret ve Yatırım Ortaklığı girişimine de hız verdi. Bu iki
girişim dünya ekonomik gücünün üçte ikisine denk geliyor. Bu ortaklıklar
küresel ticaretin ve yatırımların yönünü belirleyecek. Bununla da kalmayacak, üretim
standartlarını belirleme konusunda da büyük bir güç elde edecekler.
Bakın size çok çarpıcı bir örnek vermek
istiyorum. Şu an bizim ürettiğimiz ürünler 220 volta göredir. Eğer bu ülkeler
110 volt’un standart olmasına karar verirse, ya tüm üretim yapımızı değiştirmek
zorunda kalacağız, ya da bu pazarlara mal satamayacağız. Bir başka deyişle, bu
yeni küresel sistemin içinde olanlar, dışarda kalanlara göre büyük avantaj
sağlayacak. Türkiye olarak, bu oluşumun içinde yer almak zorundayız.
Üçüncü önemli trend değişen enerji
haritası. Gelişen teknoloji sayesinde “Kaya Gazı”, giderek daha ucuz ve daha
fazla üretilir hale geliyor. Bu sayede ABD’deki doğal gaz fiyatı son 5 yılda
yüzde 60 geriledi.
ABD’nin yakın gelecekte doğal gazda, net
ihracatçı olması bekleniyor. Bu gelişme dünyadaki yatırım tercihleri dâhil her
kararı kökünden değiştirecek. Enerjide dışa bağımlı bir ülke olarak, bizim de,
şimdiden bu konuya odaklanmamız gerekiyor.
Dördüncü küresel trend ülkelerarası
rekabette “girişimciliğin” ana unsur haline gelmesidir. Tüm ülkeler, “yenilikçi
girişimcileri” kendi topraklarına çekmek için mücadele veriyor.
Çarpıcı bir örnek daha vereyim.
Amerika’da, Silikon Vadisindeki girişimcilerin %52’si ABD dışında doğmuş. Demek
ki ABD geleceğe hazırlık yapıyor. Tüm dünyadan yenilikçi girişimcileri kendine
çekiyor. İnovasyon şirketleri ABD’ye yerleşiyor.
Niye, çünkü daha çok girişimci çeken,
yenilikçi fikirleri elinde tutan, yarının kazananı olacak. Zira “icat çıkartan”
kazanıyor. Kardeşlerim, bu topraklarda, bizim genç ve dinamik bir nüfusumuz
var. Ne duruyoruz? Girişimciliği cazip hale getirelim, gençleri girişimci
olmaya yönlendirelim, onlara destek verip dünyada hak ettiğimiz yeri alalım.
Beşinci trend Internet’in ekonominin
belkemiği haline gelmesidir. Ne yazık ki biz İnternet’i sadece sosyal medya
gibi, hatta kahvehane gibi kullanıyoruz. Oysa özellikle KOBİ’ler için Internet
maliyetleri düşürme ve dünyaya açılma fırsatıdır.
Internet sayesinde her KOBİ, dağıtım
ağına muhtaç olmadan tüm dünyaya ulaşabilir. Bakın İnegöl’ün mobilyası,
Gaziantep’in baklavası, internet üzerinden dünyaya satılıyor. İşte tek tuşla
dünya elimizin altından. Ne duruyoruz, bu dev pazarı keşfedelim.
Altıncı küresel trend tüm dünyada “orta
sınıfın” büyümesidir. Bunun önemini göstermek için bir rakam vereceğim. Her yıl
dünyada orta sınıfa 150 milyon kişi dâhil oluyor. Yani 2 Türkiye ekleniyor.
Bugün orta sınıfın mevcudu takriben 2 milyar kişi. Sadece 6 yıl sonra, 2020’de
3 milyara ulaşacak.
Küresel orta sınıfın bugün yaptığı
harcama yılda 7 trilyon dolar. 2020’de bu harcama 3’e katlanacak ve 20 trilyon
dolara yükselecek. İşte bu talebi karşılayacak, altyapı lazım, üretim lazım. Bu
pazarlara ulaşıp, daha fazla mal satabilmek için; biz de sanayi
politikalarımızı buna göre gözden geçirmeliyiz.
Yedinci küresel trend ekonomide
“şehirlerin” öne çıkması. Çünkü büyüyen orta sınıf şehirlerde toplanıyor.
Dikkatinizi çekiyorum. Bugün dünyanın en büyük 600 şehrinde 1,5 milyar kişi
yaşıyor. Bu şehirlerin ekonomik hacmi dünya ekonomisinin yaklaşık yarısı. 10
yıl sonra bu şehirlerde yaşayanların sayısı, 2 milyara yükselecek. Üretimleri,
dünya ekonomisinin, yüzde 60’ına ulaşacak.
Bunun anlamı şu. Artık dünyada sadece
ülkeler değil, şehirler birbiriyle rekabet ediyor. Bakın çok ilginçtir,
geçenlerde yabancı bir yayında gördüm. Rekabette öne çıkmak isteyen yabancı bir
şehir, dünyanın en hızlı internet altyapısını kuruyor. Böylece ileri teknoloji
alanındaki şirketleri şehrine çekiyor, şehir hızla zenginleşiyor.
İşte biz de, şehirlerimizin cazibesini artırmalıyız.
Bunun için şehirlerimizin markalaşmasına, çevre duyarlılıklarının artmasına ve
“akıllı şehir” olmalarına ihtiyaç var.
Değerli dostlarım işin özü, işte dünya
bunları tartışıyor ve hazırlık yapıyor. Zira bu trendlere göre politika
belirleyen ülkeler öne çıkacak. Kazanan onlar olacak. Bizim de bütün bu
gelişmeleri gündemimize alıp, tartışıp, fikir üretmemiz gerekiyor.
Kıymetli misafirler,
Bu yıl 2 önemli seçim süreci yaşadık,
yaşıyoruz. Yerel seçimlerde milletimiz, kendine yakışan bir olgunlukla
demokrasiye sahip çıktı ve iradesini ortaya koydu.
Şimdi önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimi
var. İlk defa halkoyuyla seçileceğinden dolayı, farklı bir önemde. Biz bu seçim
sürecinin itidalli bir şekilde tamamlanacağına inanıyoruz. İnşallah seçim
sonucu, ülkemizde “yeni bir toplumsal mutabakatın” oluşmasına da vesile olur.
Zira en çok, “huzura” ihtiyacımız var.
Huzur bulalım ki, hepimiz işimize odaklanalım. Daha fazla üretim, daha fazla
yatırım, daha fazla ihracat yapalım.
Bakın, içinde bulunduğumuz coğrafya her
geçen gün daha karmaşık hale geliyor. Buna rağmen, bu yılın ilk çeyreğinde
sanayi üretimini yüzde 5,3, ihracatı altın hariç yüzde 4,5 artırdık. Bu
tablonun büyümeye olumlu bir başlangıç yapacağına inanıyorum.
Ama daha iyi bir Türkiye ve daha iyi bir
gelecek için, bundan daha iyisini yapabilmeliyiz. Çünkü fert başına düşen milli
gelirimiz son 6 yıldır 10 bin dolarda takıldı kaldı.
2023’de, 2 trilyon dolar milli gelir
hedefini yakalamak istiyorsak, her yıl yüzde 8 civarında büyüme oranı tutturmak
gerekiyor. Son 10 yılda 4 defa yüzde 8’in üzerinde büyümeyi sağlamışız. Demek
ki biz bunu yapabiliyoruz.
Şimdi ekonomiye yeni bir ivme
kazandırıp, yüksek büyümeyi sürdürebilmeliyiz. Ancak, üretmek için cari açık
veren, büyümek için borçlanan bir ülke olarak bunu başaramayız.
Yüksek hızda nasıl büyüyecek, rekabet
gücümüzü nasıl koruyacağız? Düşük tasarruf oranı engelini nasıl aşacağız? Kamu
idaresinde keyfilikten uzak, kurumsal bir yapıyı nasıl yerleştireceğiz? İşgücü
maliyetlerinden dolayı kaybettiğimiz rekabet gücümüzü, kalite ve yenilikçilikle
yeniden kazanabilecek miyiz?
İşte tüm bu soruların cevabı, “yeni bir
büyüme modelidir”. Bunun için de bir dizi yapısal reforma ihtiyaç var.
Siyasetçisi, bürokratı, akademisyeni, iş dünyası el ele verip, ortak akılla, doğru
politikaları tasarlamalıyız.
Hükümetimizin son 10 yılda hayata
geçirdiği ekonomik reformlar, iş dünyamıza cesaret ve güven verdi. Şimdi,
reform ateşini yeniden canlandırıp, eksik kalanları da tamamlayalım. İşte o
zaman bu camia Allah’ın izniyle, daha büyük hedeflere de ulaşır.
Biz hazırlığımızı yapıyoruz. Düzenli
anketlerle iş dünyasının nabzını tutuyoruz. Görüyoruz ki, iş dünyamız geleceğe
umutla bakıyor. Zaten umut olmadan kalkınma olmaz. Ama ihtiyaç duyulan yapısal
reformlar var. Bunlardan ilk 5 öncelikli alan şunlardır;
• Vergi
reformu,
• cari
açığı azaltacak sanayi stratejisi,
• istihdamın
teşviki,
• girdi
maliyetlerinin azaltılması ve
• reel
sektörün bankalarla çalışma ortamının iyileştirilmesi.
Değerli dostlarım,
Vergi reformu iş dünyasının en öncelikli
meselesi. Vergi reformuyla, sadece “yakaladığından” değil, herkesten, daha adil
vergi toplayan bir sistem kurmalıyız. Yapılacak vergi reformu, sadece devletin
gelirini artırmayı hedeflememeli. Elde edilecek ilave vergi geliri, yüksek
vergilerin indirilmesi için kullanılmalı.
Her zaman ifade ettiğimiz bir husus var.
Vergisini düzenli ödeyenlere pozitif ayrımcılık yapalım ki, herkes vergi
ödemeye teşvik edilsin. Gelin artık vergisini aksatmadan ödemiş olanları
ödüllendirelim. Vergisini hakkıyla ödeyene sahip çıkalım!
Cari açığın azaltılması, daha sağlıklı
ve istikrarlı büyüme için şart. Bunun yolu da, sanayimizin güçlenmesinden
geçer. Bakın geçen sene sanayi ihracatımız önceki yılın altında gerçekleşti.
İhracatımız içinde orta teknolojili ürünlerin payı artıyor. Ama ileri teknoloji
içeren ürünlerin azalıyor.
Bu da bize sanayimizdeki yapısal dönüşüm
ihtiyacını gösteriyor. Kısıtlı kaynaklarımızın, daha az katma değerli alanlar
yerine, sanayi yatırımına yönelmesini sağlamalıyız. Yüksek katma değerli sanayi
faaliyetlerini, özel programlarla desteklemeliyiz. Ürün bazında yatırım teşviki
verebilmeli, bundan çekinmemeliyiz.
Yeni sanayileşme hamlemizi hazırlarken,
sadece Türkiye’yi değil, bölge ekonomilerindeki fırsatları da göz önünde bulundurmalıyız.
Türkiye’nin etrafında bize bağlı üretim ve değer zincirleri kurmalıyız.
TOBB camiası olarak bizim bir hayalimiz
var. Biz bölge ülkelerinde; içinde Türkçe konuşulan, kapısında Türk bayrağı
dalgalanan sanayi bölgeleri hayal ediyoruz. Çünkü Türkiye, bu coğrafyanın
sanayi devi.
Buradaki bilgi ve tecrübemizi komşu
ülkelere aktarabilir, oralardaki imkânlardan da Türk iş dünyası olarak
faydalanabiliriz. Bunun ilk adımını Hükümetimizin de bilgisi dâhilinde,
Filistin “Cenin” bölgesinde atıyoruz. Bu tür sanayi bölgelerinin sayılarını
10’lara, hatta 100’lere çıkarabilmeliyiz.
Bunun için kapsamlı bir strateji
hazırlamalıyız. Artık hedefimiz büyük olmalı. Hedefimiz, dünya için üretip,
katma değeri Türkiye’ye getirmek olmalı.
Kıymetli konuklar,
Müteşebbislerimizin en çok şikâyet
ettikleri konulardan biri de, üretim ve ihracattaki yüksek girdi maliyetleri.
Akaryakıt üzerindeki vergiler, hem rekabet gücümüzü azaltıyor, hem de
kayıtdışılığı körüklüyor. Enerjiyle ilgili tüm yüksek vergileri kademeli olarak
azaltalım.
Hükümetimizin cesaretle hayata geçirdiği
“istihdam primi indirimi” sayesinde, hem kayıtlı istihdam, hem de prim geliri
arttı. Kayıt dışılık azaldı. Hem işçi, hem işveren, hem de devlet kazanmış
oldu. Bunlara devam edelim.
İhracat yapan sanayicimizin, yurtiçi
taşımada kullandığı akaryakıt üzerindeki vergi yükünü de düşürelim.
Sanayicilerimizin yurtdışı taşımalarına navlun desteği verelim. Son dönemde
ülkemizin her bölgesini birbirine bağlayan pek çok ulaşım projesi hayata
geçirildi.
Ulaşımdaki yatırımlar ülkemizin
çehresini değiştiriyor, Tüccar ve Sanayicimizin ulaşım maliyetlerini düşürüyor.
Özellikle demiryolu yatırımlarını, verimlilik esasını dikkate alarak, daha da
artıralım. Demiryolunu OSB’lere, limanlara ve lojistik merkezlerine mutlaka ulaştıralım.
Değerli dostlarım,
İhtiyaç duyulan önemli bir konu da,
KOBİ’lere pozitif ayrımcılık. Zira küreselleşme, ekonominin mantığı gereği,
büyüklere avantaj sağlıyor. Eğer bu süreç doğru yönetilmezse, rekabet ortamı
bozuluyor. Piyasalar, tamamen büyük şirketlerin kontrolüne giriyor. Kobilerimiz
ve sanayicimiz fasoncu haline geliyor.
Bakın KOBİ’lerin ekonomi için ne kadar
önemli olduğuna dair bir rakam vereyim. Buna hiç kimse dikkat etmiyor. Bugün
ihracatın yüzde 63’ünü KOBİ’ler yapıyor. İthalatınsa sadece yüzde 39’unu. Demek
ki dış ticaret açığının çözümü de KOBİ’lerde.
KOBİ’lerin de büyüyebilecekleri ve büyük
şirketler tarafından piyasadan silinmeyecekleri, onlarla eşit şartlarda rekabet
edebilecekleri bir eko-sistem lazım. Bunun için dünyada benimsenen bir sistemi,
ülkemizde de uygulamalıyız. Bu da “Kalkınma Temelli Kamu Satın Alma
Politikasıdır”.
Biz kamu alımlarında yabancı ürünlere
kucak açtığımız için, “yabancı ülkelerin şirketlerini” desteklemiş oluyoruz.
Böyle devam edersek, Anadolu’nun KOBİ’lerinden “yarının küresel şirketleri”
çıkmaz.
Kamu alımlarında da KOBİ’ler lehine
düzenleme yapılmalı. Mevzuatta bazı hükümler var ama uygulaması zayıf. Mesela
sayın Başbakanımızın talimatıyla, kamu alımlarında yerli üretime yüzde 15 fiyat
avantajı uygulanması kararı alınmıştı. Ama ne yazık ki bürokrasi bunu
uygulamadı. Kamu mal alım ihalelerinin yüzde 93’ünde bu karar işletilmedi.
Belediyeler bile gidiyor, ülkemizde
üretileni değil, ithal olanı tercih ediyor. Hükümetimiz de bu genelgenin
uygulanmadığını gördü. 3 ay önce yerli malına fiyat avantajı sağlayan yeni bir
düzenleme getirdi. Olumlu yönde atılmış bu adımın uygulamaya da yansımasını
bekliyor ve teşekkür ediyoruz.
Şimdi benzer bir düzenleme de, ofset
işlemlerine getirilmeli. Bu sayede milli sanayimiz için yeni iş ve teknoloji
edinme imkânları doğacaktır.
Değerli dostlarım
Son dönemde canımızı yakan hususlardan
biri de Bankaların bize yüklediği maliyetler. Zaten küresel finansman koşulları
yüzünden özel sektörün kredi maliyetleri arttı. Bunun üstüne bir de, bankaların
her yıl artan işlem ücretleri biniyor.
Reel sektör, bankalara farklı isimler
altında; harç, komisyon, dosya ücreti ödemekten bıktı. Zaten bu kadar faiz
ödediğimiz bankalar, bir de dosya ücretine mi muhtaç durumda? Bu dönemde reel
sektör hapşırırsa, bankacılık sektörü grip olur. Bankalara sesleniyorum; artık
bu vicdansızlığı, “hep bana” anlayışını bırakın. Unutmayın, KOBİ varsa siz
varsınız!
Kıymetli girişimciler,
Bu noktada iğneyi bir de kendimize
batırmak ve bir özeleştiri yapmak isterim. Yaptığımız anket çalışmaları önemli
bir gerçeği daha gösterdi. Şirket ölçeği ne kadar küçükse, çekilen sıkıntı o
kadar artıyor. Ama bizler hala küçük olsun benim olsun anlayışını terk
etmiyoruz, güçlerimizi birleştirmiyoruz.
Hâlbuki birlikte hareket etmek bizim
kültürümüzde var. Şirketlerimiz artık bu kültürü harekete geçirsin, güçlerini
birleştirsin. Alırken, satarken, bankayla pazarlık yaparken, güçlü olmak
istiyorsanız, şirketinizi büyütün. Bunun için sermayeniz yoksa ortaklık kurun,
birleşin. Halka açılın.
Sayın Başbakanım,
Sizin talimatınızla Oda-Borsa
Başkanlarımız ve başarılı işadamlarımız için yeşil pasaport çalışmaları
yapıldı. Ancak buradan defalarca dile getirdim, bunları hayata geçiremedik.
Yeşil pasaportlu zihniyet buna engel oldu.
Unutmayalım, ülkemizi sadece
bürokratlarımız değil, iş adamlarımız da temsil ediyor. Girişimcilerimizin
itibarı, ülkemizin itibarıdır. Başarıları, ülkemizin başarısıdır. Artık bizim
ayağımızdan şu prangaları söküp atın! Biz de Türk firmalarını dünyaya açalım.
İş âleminin önemli bir sıkıntısı da
bölgesel kalkınma ajanslarında özel sektörün ikinci plana atılması. Biz yerel
kalkınma projelerinin hayata geçirilmesi için Kalkınma Ajanslarına çok önem
veriyoruz.
Bunu sağlamak için de, yerel aktörlere
daha etkin rol verilmesini gerekli görüyoruz. Başta Valilerimiz olmak üzere
bürokratlarımız, gittikleri illerde belirli bir süre için görev yapıyor. Yani
ne ilin geçmişini hissedebiliyor, ne de projelerin öncesini ve sonrasını takip
edebiliyor.
Oysa Oda ve Borsalarımız o şehrin
hafızasıdır, iş âleminin asli temsilcileridir. Şehirleri için yapılan projeleri
kendi işleri gibi sahiplenip sonuna kadar takip ederler. Bu nedenle İl ve
Bölgelerde Kamu-Özel sektör el ele vermeli, öncelikler ortak akılla
belirlenmeli.
Değerli dostlarım,
Avrupa Birliği, istikrar ve demokrasiyi
geliştirmenin önemli bir aracıdır. Ekonomik açıdan da AB süreci ülkemize fayda
sağlıyor. Bundan sonra da bizi rekabetçi seviyede tutacak pazar Avrupa Birliği
pazarıdır. Zira AB, hala dünyanın alım gücü en gelişmiş, bize en yakın
pazardır. Yakın gelecekte de böyle olacak.
İş dünyası olarak biz, AB değerlerini
sonuna kadar destekliyoruz. Bu süreçte AB liderlerinin vizyonsuzluğu ve
önyargılı yaklaşımları, bizi gerekli reformları yapma irademizden
vazgeçirmesin.
Öte yandan Gümrük Birliği, AB’nin 3.
ülkelerle yaptığı ama bizi dahil etmediği Serbest Ticaret Anlaşmaları yüzünden
aleyhimize dönmeye başladı. Bu yetmezmiş gibi, bir de önümüze taşıma kotaları
ve tarife dışı engeller konuluyor. Bizi dışlayan, bize zarar veren bu yapı
mutlaka değişmeli.
Kıymetli misafirler,
Önümüzdeki döneme ilişkin önemli bir
konu daha var; yeni Anayasa. Evrensel standartlarda, AB normlarına uygun,
demokratik bir anayasanın gerekli olduğu, toplumun her kesimince kabul
ediliyor.
Bu sayede; Yasama, yürütme ve yargı
erklerinin ahenk içinde çalışması mümkün olacak. Demokratik, laik, sosyal bir
hukuk devleti yapımız kurumsallaşacak. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emaneti
olan Cumhuriyetimiz, muasır medeniyet hedefine ulaşacaktır.
Bu süreçte Meclisimize, siyasi
partilerimize ve bütün kurumlarımıza önemli görevler düşüyor. Türkiye’nin
geriye gitmesine, kavga, karmaşa ve belirsizlik ortamına sürüklenmesine izin
vermeyelim.
Ülkemizde; kavganın değil huzurun,
çatışmanın değil diyaloğun hâkim olmasını sağlayalım. Demokrasiyi ve kalkınmayı
sekteye uğratacak her girişimin de karşısında duralım. Böyle bir Türkiye için
kenetlenip, böyle bir Türkiye için, hep birlikte daha fazla çalışalım. Ve bu
çerçevede yeni Anayasamızı artık hayata geçirelim.
Aziz ve Kıymetli Dostlarım,
Türkiye’nin tüm müteşebbislerinin
temsilcileri bu salonda! Biz “Türkiye’ye hizmet etmek için” gecesini gündüzüne
katan, kocaman bir aileyiz. Biz, her sabah dükkânını “dualarla” açan, siftahını
“besmeleyle” yapan, gün sonunda işyerinden “hamdolsun” diye çıkan tüccarlarız.
Biz Anadolu kaplanlarıyız.
Biz, helal rızık peşinde koşan,
Ardahan’dan Edirne’ye bu ülke için çalışan neferleriz. 7 bölgedeyiz, 81
ildeyiz. Her renkten, her görüşten, her nakıştanız. Bizim yolumuz doğru,
gönlümüz Hak’ta. Bizim davamız bir, sevdamız bir, aşkımız bir. Kalkınmış bir Türkiye, büyük bir Türkiye,
zengin bir Türkiye. Güçlü ekonomisi ve kaliteli demokrasisi ile dünyanın
hayranlıkla izlediği lider bir Türkiye.
Bizim hedefimiz bu! Bizim tarafımız bu!
Bizim siyasetimiz bu! “Türkiye yerinde saysın” diye umanların rüyaları asla
gerçek olmayacak. Türkiye dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olacak.
Bunu, bu salonu dolduran sizlerin temsil
ettiği iş dünyası, tüccar ve sanayiciler yapacak. Sizler yatırım yaptıkça,
ürettikçe, istihdam ve ihracat sağladıkça Türkiye kalkınacak. Allah’ın izniyle
hep birlikte bunu da başaracağız.
Üstad’ın dediği gibi: “Sanma bu tekerlek
kalır tümsekte, yarın elbet bizim, elbet bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış, ebed
bizimdir”
Hedeflerimize ulaşacağız. Hayalleri hep
birlikte gerçek yapacağız. “Varmak için menzile, yürüyeceğiz gündüz gece.”
Yarın bizimdir, yarın Türkiye’nindir, yarınlar bu milletindir.
Allah gönlümüzü zengin, emeğimizi ve
kazancımızı bereketli, milletimizin birlik ve beraberliğini daim kılsın.
Yolumuz açık olsun. Allah hepimizin yardımcısı olsun.”
-Başbakan Erdoğan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise TOBB
Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada toplantının Türkiye'ye ve ekonomiye hayırlı
olmasını dileyerek ve Türk ekonomisine verilen katkılardan dolayı teşekkür
ederek başladı.
Konuşmasının başında Soma'daki maden
faciasında hayatını kaybeden 301 işçi için Allah'tan rahmet ve ailelerine,
millete başsağlığı dileyen Erdoğan, TOBB'a Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu ve
ekibinin Soma ziyareti ve başlatılan yardım kampanyasından dolayı şükranlarını
ifade etti. Başbakan Erdoğan, Türkiye genelindeki tüm oda, borsa ve birliklere,
reel sektörün tüm temsilcilerine, işverenlere, sanayicilere ve esnafa Soma'ya
verilen maddi ve manevi destek nedeniyle teşekkür etti.
Soma'daki kazanın ardından Türk milletinin
örnek bir dayanışma sergilediğini, geçmişte yaşanan pek çok acı hadisede olduğu
gibi Soma kazasında da milletin bir ve bütün olduğunu vurgulayan Erdoğan,
yürekleri dağlayan bu acının yasının hep birlikte tutulduğunu kaydetti.
-Beraber
çalışmalar da yaptık
Başbakan Erdoğan, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğinin (TOBB) 70. Mali Genel Kurulu'nda bir konuşma yaptı.
Erdoğan, TOBB ile birlikte çalıştıklarını, hedef birliği yaptıklarını, kader
ortaklığı yaptıklarını ve Türkiye ekonomisini 3 kattan fazla büyüttüklerini
belirterek, TOBB'a ekonomiye sağladığı katkılardan ve sadece kendi
sofralarındaki değil, binlerce insanın sofrasındaki ekmeği büyüttükleri için
şükranlarını sundu. Erdoğan, AB sürecinde, Türkiye'nin itibarının artması,
ayyıldızlı bayrağın daha özgür dalgalanması, ülkenin daha fazla tanınması ve
yatırımların dünyaya yayılması için TOBB ile birlikte yürüdüklerini kaydetti.
TOBB ile birlikte ecdadın tarih boyunca
ulaştığı yerlere ulaşmaya gayret ettiklerini, mazlumun elinden tuttuklarını,
afetlere birlikte ulaşıldığını, ecdat yadigarı eserlerin birlikte ayağa
kaldırıldığını, gümrük kapılarının birlikte elden geçirildiğini ve vizelerin birlikte
kaldırıldığını anlatan Erdoğan, "2002 yılında 42 ülkeye vizesiz girebilen
ülkeydik. Fakat şu anda 70 ülkeye bugün vizesiz girebilen ülke konumuna geldik.
Bunlar durup dururken olmadı. Bu ilişkilerimizin ne denli olumlu istikamette
geliştiğinin en güzel ifadesidir. Türkiye içinde 81 vilayetin kalkınması için
birlikte mücadele verirken, yine birlikte Filistin dedik, Somali dedik, Suriye
dedik, Myanmar dedik, Bosna-Hersek dedik. 12 yıl boyunca kamu ve özel sektör
bir araya geldik. Sadece ekonomiyi birlikte büyütmedik. Refahı artırdık,
demokrasinin standartlarını büyüttük, insan hak ve özgürlüklerini birlikte
ilerlettik" değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, 30 Mayıs 2013 ile 30 Mart 2014
arasında yaşanan hadiselerin özellikle iş dünyasına çok önemli mesajlar
verdiğinin altını çizerek, TOBB'un delegeleri arasında yapılan ankete
katılanların yüzde 32'sinin son bir yılda satışların arttığını, yüzde 34'ünün
satışların azaldığını, yüzde 34'ünün de satışların aynı kaldığını ifade
ettiğini dile getirdi.
-Anayasa
çalışmaları
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa
Uzlaşma Komisyonunun 60 maddede uzlaşma sağladığını hatırlatarak, "Sayın
Başkan diyor ki 'Biz bunu çözmeye hazırız.' Kendilerine arkadaşlarımı
gönderiyorum, o zaman 47'deydi, dedik ki, 'Buyurun biz hazırız, hadi gelin bunu
yapalım.' Beyefendi bunu kabul etmedi. Dedi ki '4 partinin 4'ünün de buna
katılması lazım.' İkimizin oyları buna yetiyor, gelin bunu hemen yapalım. Yani
MHP'yi, HDP'yi niye bekliyoruz. İkimiz beraber bunu yapalım. Tayyip Erdoğan
sözünün adamıdır, eğer sözlerinin adamıysa gelsinler beraber bunu yapalım"
dedi.
-"Bütün engellemelere rağmen
seçildi ve 7 yıldır bu işi yürütüyor, başarıyla"
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine değinen ve
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "sivil cumhurbaşkanı"
ifadesini hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Sen nesin? Sivil değil misin? Hadi
aday ol. Ben de sivilim. Sayın Demirel sivil değil miydi? Turgut Özal sivil
değil miydi? Sayın Sezer sivil değil miydi? Siz siville neyi ifade ediyorsunuz?
Hala apoletli arıyorsanız o ayrı mesele ama sivil arıyorsanız kusura bakmayın,
biz demokratik parlamenter sistem içerisinde sivil milli iradeyi temsil edenleriz.
Bunu göreceğiz ve bundan da hiçbir zaman gocunmayacağız. Bir siyasi parti,
başkanını da aday gösteriyor, içinden herhangi bir arkadaşını da aday
gösteriyor. Nitekim en son olarak Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ü aday
gösterdik, Dışişleri Bakanımızdı, o da sivildi. Bütün engellemelere rağmen
seçildi ve 7 yıldır bu işi yürütüyor, başarıyla."
-CHP
Genel Başkanı Kılıçdaroğlu
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise
konuşmasında herkesin vergi ödediğini belirtirken, CHP'nin, bilboardlarda
yayımlanmak üzere hazırladığı "vatandaş vergisini veriyorsa, hükümet de
hesabını verecek" ilanını hatırlattı. Ödenen vergilerin nerelere
harcandığını, TBMM adına Sayıştayın denetlediğini ifade eden Kılıçdaroğlu,
Sayıştay'ın raporlarının TBMM'ye gelmediğini söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
"Cumhurbaşkanı bağımsız ve tarafsız olmalı. Cumhurbaşkanı devletin bütün
kurumlarını uyum içinde çalıştırmalı. Cumhurbaşkanı halkın adamı olmalı.
Cumhurbaşkanı böyle olacak, biz böyle istiyoruz. Yanlış bir tartışmayı yapıyoruz.
'Ali mi olsun cumhurbaşkanı Veli mi olsun'. Niye onları tartışıyoruz? Önce
Cumhurbaşkanının niteliklerini tartışmalıyız" dedi.
-"Cumhurbaşkanı
halkın adamı olmalı"
Halkın cumhurbaşkanını seçmesini
istediklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Peki ne istiyoruz biz? Bir,
cumhurbaşkanı temiz adam olmalı, kirli adam olmamalı, şaibeli olmamalı. İki,
cumhurbaşkanı öfkeyi sanat olarak kullanmamalı. Cumhurbaşkanı halkı kucaklamalı,
sade olmalı, güzel bir dil kullanmalı, herkese eşit mesafede olmalı" dedi.
-"Birisinin
ders vermesi lazım"
İş kazalarında hayat kaybında
Türkiye'nin Avrupa'da birinci, dünyada üçüncü olduğunu ileri süren
Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Denetimi kim yapacak? Hükümet
yapmayacak mı? Onun bürokratları yapmayacak mı? Madene inmeyecek mi onlar? Niye
yapmadılar? Niye bir Allah'ın kulu çıkıp da 'bu işin bir sorumlusu olması
lazım' demiyor? Nitekim bir bakan çıktı, kendisine teşekkür ediyorum, 'bu kadar
insan öldüyse burada bir kusur var' dedi. Şimdi o bakandan rica ediyorum, kusur
varsa, 301 insana saygın varsa istifa dilekçeni ver ve bu toplumun bağrına dön.
Benim en büyük arzum odur. Birisinin ders vermesi lazım."
-Yeni
anayasa tartışması
Yeni, çağdaş bir anayasaya ihtiyaç
olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
Bir uzlaşma komisyonu kuruldu, her
siyasal parti eşit sayıda verdi. Peki bunu ilk kez bu hükümet mi yaptı? Hayır.
Bunu başlatan rahmetli Ecevit'tir. Çünkü Anayasa bir toplumsal uzlaşmayla
değişmek zorundadır. Oturdu bütün siyasi partiler bir çalışma prosedürü
hazırladılar, altına bütün siyasi partiler imza attılar. Dediler ki uzlaşılan
maddeler, eğer genel kurula inecekse bütün partilerin ortak imzasıyla inecek.
Biz buna bağlı mıyız? Bağlıyız. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin söylediklerine de bağlıyız biz. Temel sorun nedir biliyor
musunuz? Temel sorun aslında anayasa değildir. Temel sorun darbe yasalarıdır.”
Kılıçdaroğlu, sözlerini, Mustafa Kemal
Atatürk'ün "Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen
toplumlar, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklal
ve istikballerini kaybederler" sözleriyle bitirdi.
-
Başbakan Yardımcısı Babacan
aşbakan Yardımcısı Ali Babacan ise, bir
ülkede güven ve istikrar olduktan sonra geriye kalan her şeyin kolaylaştığını
belirterek, "Güven olmayınca halk alışveriş yapmaz, bankalar kredi
vermez" dedi.
Türkiye'nin son 12 yılda büyük bir
dönüşüm yaşadığını anlatan Babacan, 2002 yılındaki Türkiye ile bugünkü
Türkiye'nin birbirinden tamamen farklı olduğunu söyledi.
Anılan dönemde ülkede ciddi refah
artışının yaşandığını ifade eden Babacan, gelir dağılımının düzeltilmesi ve
yoksullukla mücadele konusunda da önemli adımlar attıklarını dile getirdi.
Türkiye'deki ekonomik büyümenin sosyal
anlamda da olumlu etkileri olduğunu kaydeden Babacan, özellikle eğitim alanında
geride kalan 12 yılda önemli gelişmeler yaşandığını belirtti.
Eğitimin önümüzdeki dönemde ülkenin
kalkınmasının en önemli unsurlarından olacağına dikkati çeken Babacan,
"Genç nüfusumuzun daha eğitimli bir nüfus olması önümüzdeki dönemdeki en
önemli önceliklerimizden" diye konuştu.
-
Gümrük ve Ticaret Bakanı Yazıcı
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı
da, popülizmi asla siyaset tarzı olarak benimsemediklerini belirterek,
"Milletin kaynağına baktık. Önceliklerimizi ona göre belirledik, ona göre
paylaştık" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun
eleştirilerine yanıt veren Yazıcı, AK Parti iktidarı olarak 2002 yılından
itibaren Türkiye'de her alanda değişim ve dönüşümü gerçekleştirirken,
birey-devlet ilişkilerinin de çerçevesini yeniden belirlediklerini söyledi.
Dünyadaki varlıklar içerisinde en
kutsalının insan olduğunu dile getiren Yazıcı, hükümet olarak bütün
çalışmalarında insanı mutlaka dikkate aldıklarını ifade etti.
Kamu yönetimi anlayışları açısından
bakıldığında ise hukuk ve adaleti en üstün güç olarak gördüklerini anlatan
Yazıcı, bu perspektiflerle ülkeyi yönetirken bir taraftan sosyal güvenliğin,
bir taraftan ekonomik güvenliğin, bir taraftan da hukuksal güvenliğin temelini
oluşturacak yasal düzenlemeleri yaptıklarını belirtti.
Konuşmaların ardından, komisyonların 1
Ocak-31 Aralık 2013 bütçe dönemi harcamaları ve kesin hesapları ile 1 Ocak-31
Aralık 2015 dönemi bütçe teklifleri onaylandı.