14.10.2015 Antalya Özel Hukuk ve Ceza Hukuku ile İdari Uyuşmazlıklar Çerçevesinde Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri Sempozyumu, TOBB, Adalet Bakanlığı, Danıştay ve Yargıtay işbirliğinde, Antalya Aska Lara Otel'de başladı.
Dört gün sürecek sempozyumun açılış oturumunda konuşan TOBB
Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, konuşmasına Cumartesi günü Ankara’da yaşanan
terör saldırısında hayatını kaybedenlere rahmet, yaralananlara şifa dileyerek,
başladı. Hisarcıklıoğlu, terörün her türlüsüne ve buna alet olanları
lanetlediğini ifade etti.
SEMPOZYUM FOTOĞRAFLARINA ULAŞMAK ve İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.
##1017##
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, toplumların ortaya çıktığı ilk günden bu yana
öyle ya da böyle bir hukukun varlığından söz edilebileceğini söyledi.
Gelişmiş ülkelerin bugünkü seviyelere ulaşmalarında, hukuk devleti
kavramına sahip çıkmalarının payının büyük olduğunu anlatan Hisarcıklıoğlu, “En
büyük siyasi ve iktisadi güce sahip ABD’de, Başkanların ekseriyeti hukukçular
arasından çıkmaktadır. Çünkü hukuk nosyonuna sahip olmak, hem kamu idari
yapısını, hem de insan ilişkilerini daha çabuk ve etkili şekilde anlamayı
sağlıyor. Yine bakıyorsunuz, hukuk eğitimi, ABD’de en çok önem verilen eğitim
konularının başında geliyor. Hukuk eğitimi almak başlı başına bir ayrıcalık
olarak görülüyor” dedi.
Türk toplumunun esasında geçmişinde benzer tecrübelere sahip olduğunu
vurgulayan Hisarcıklıoğlu, “Fatih kanunnamesi, Osmanlı’nın ilk Anayasası
olarak, bölgesel bir krallıktan, İmparatorluğa geçişin altyapısını
hazırlamıştır. Sonrasında, Sultan Süleyman’a Kanuni sıfatını kazandıran
kanunnameleri, Osmanlı’nın bir cihan devletine dönüşmesini sağladı. Yine bizim
kültürümüze, inancımıza bakıyoruz. Mülkün temelinde Adaletin olduğunu
görüyoruz. O yüzden de adalet terazisinin dengesini korumaya mecburuz. Çok
beğendiğim bir söz var. Adalet kutup yıldızı gibidir. Yerinde durur ve
geri kalan her şey onun etrafında döner” şeklinde konuştu.
Temennilerinin ve en büyük arzularının hukukun en iyi şekilde işlemesi
olduğunu belirten Hisarcıklıoğlu, “Yine toplumların ortaya çıkışından itibaren,
ekonomi ve hukuk hep birlikte var olmuştur. Birbirini tamamlamıştır. Öyle ki,
bugün, birbirini devamlı etkileyen ayrılmaz iki olgu olarak, yaşamımızın
parçası olmuşlardır.
İyi işleyen bir hukuk sisteminin olmadığı yerde, bireylerin birbirlerine ve
kurumlara karşı güveninden söz edemeyiz. Böyle bir ortamda huzur yoktur ve tabi
ki sağlam bir ekonomiden de söz edilemez. Bu nedenle, huzurumuz ve güvenimiz
için, güçlü bir ekonomiye sahip olmanın temel şartlarının başında; iyi işleyen
bir hukuk sistemine sahip olmak gelmektedir” dedi.
-“Tahkim ve
arabuluculuk, iş dünyasının sıklıkla tercih ettiği yöntemlerdir”
Hisarcıklıoğlu, iş adamları için vaktin nakit olduğunu, bu nedenle,
özellikle ticari ihtilafların çözümünün hızlı, pratik ve güvenilir bir şekilde
yapılmasının çok önemli olduğunu söyledi.
Ticari uyuşmazlıkların adil bir çözüme ulaşmadığı bir ortamda, iş dünyasının
ya atacağı adımları güvensiz atmak zorunda kaldığını ya da bu adımları
atmayarak mevcut durumunu koruduğunu anlatan Hisarcıklıoğlu, bunun bir sonucu
olarak, ticaret ve ekonomik büyümenin olumsuz etkilendiğini, bu yüzden iş dünyasının,
ticari uyuşmazlıklarda alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini benimsediğini
ifade etti.
Hayata geçtiği andan itibaren tahkim ve arabuluculuk, iş dünyasının
sıklıkla tercih ettiği yöntemler olduğuna değinen TOBB Başkanı şunları
kaydetti: “Günümüzdeki Oda sisteminin tarihi kökeni olan Ahilik ve Lonca
sisteminde, tahkim ve arabuluculuğun var olduğunu görüyoruz. Ticari
uyuşmazlıklar, Ahi Ocağında ve Lonca’da çözülürmüş. Tarihimizde, kültürümüzde
var olan bu yöntemleri, bizler unutmuşuz. Ama batı ülkeleri sahip çıkıp,
geliştirmiş. Esasında şimdi aslımıza dönmeye çalışıyoruz.
Bu çerçevede, TOBB olarak; Ticaret ve Sanayi Odalarımızda arabuluculuk
merkezleri oluşturmaya başladık. İstanbul Tahkim Merkezi’ni kurduk. Bugün
aramızda bulunan duayen bir hukukçumuz Prof. Ziya Akıncı, merkezin başkanlığına
seçildi. Ülkemizde alternatif uyuşmazlık yöntemlerinin kullanımı arttıkça,
İstanbul bu coğrafyada uyuşmazlık çözüm merkezi haline gelecek.
Ülkemizde olduğu gibi komşu coğrafyamızda da tahkim ve arabuluculuk
konusunda Türk iş dünyası olarak tecrübelerimizi paylaşıyoruz. Türk iş
dünyasının Başkanı olarak, Filistinli ve İsrailli iş adamları arasındaki
anlaşmazlıkların çözümü için kurulan Kudüs Tahkim Merkezi’nin Başkanlığını
yürütüyorum. Yine Lefkoşa Forumu çalışmalarımız kapsamında, Kıbrıs’ta Türk ve
Rum iş dünyası arasında yaşanan anlaşmazlıkların çözümü için, Lefkoşa Tahkim
Merkezi’nin kuruluş çalışmalarına devam ediyoruz”.
-“Dava açmayı,
mahkemeleri seven bir millet haline geldik”
Son yıllarda toplum olarak husumeti, dava açmayı, mahkemeleri seven bir
millet haline geldiklerine dikkat çeken Hisarcıklıoğlu, uyuşmazlığın miktarı ve
konusu ne olursa olsun, uzlaşma yerine mahkemeleri tercih eder hale geldiklerini,
mahkemelerin ve hâkimlerin artık bu yükü kaldıramadığını söyledi.
Hisarcıklıoğlu, Ticaret Mahkemelerinde bir davanın ortalama 311 gün, İş
Mahkemelerinde 381 gün, Fikri ve Sinai Haklarda ise 425 gün sürdüğünü, bu
süreçte de herkesin zarar gördüğünü ifade etti.
Bu nedenle, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin, diğer ülke
uygulamaları da incelenerek çeşitlendirilmesi ve yaygınlaştırılmasının, uzlaşma
kültürünü yaygınlaştıracağı gibi, yargının iş yükünü de hafifleteceğini
vurgulayan Hisarcıklıoğlu, “Özel Sektör temsilcileri olarak bizler, her alanda
olduğu gibi hukuk sistemimizle ilgili olarak da hükümetimiz ve kamu
kurumlarımızla yakın çalışma içerisindeyiz. Bu kapsamda, Sayın Bakanımız ile
olduğu gibi önceki Adalet Bakanlarımız ile de yakın çalışma içerisinde olduk.
Nitekim birlikte çalışarak, yeni Ticaret Kanunu, yeni Borçlar Kanunu,
Arabuluculuk Kanunu ve İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu yürürlüğe girdi.
Yine sizlerle birlikte çalıştığımız YOİKK - Yatırım Ortamı Mevzuatı ve
Hukuksal Süreçler Komitesi çalışmaları sonucunda, Bilirkişilik Kanun Tasarı
Taslağı hazırlandı. Yüksek Yargı Kararlarının yayınlanması kabul edildi. Artık,
Yargıtay ve Danıştay kararları yayınlanmaya başlandı. Hukukun öngörülebilir olması
da, bu tür çalışmalar sonrası mümkün olacaktır. Yüksek yargı kararlarının
yayınlanması çalışmalarında emeği geçenlere bir vatandaş ve Türk özel sektörü
adına teşekkür ediyorum” dedi.
Hisarcıklıoğlu, hukuk sistemi iyi olan bir Türkiye’nin, sadece kendi
vatandaşlarının huzur ve güven içerisinde yaşadığı ülke olarak değil; aynı
zamanda, ekonomik ve sosyal alanlarda bölge halkları için de çekim merkezi ve politik
riski düşük bir yatırım merkezi olacağını belirtti.
-Yargı, evrensel hukuk
ilkeleri çerçevesinde, vicdan ile hareket etmeli”
Refah, zenginlik ve demokrasi için hukukun önemli bir ihtiyaç olduğuna
değinen TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, “Biz ekonomi alanında ne yaparsak yapalım,
eğer bir hukuk devleti olmamızla ilgili sıkıntı yaşanıyorsa; bu başarıların
hiçbiri kalıcı olmayacaktır. Eğer kurallar açık ve şeffaf değilse, davalar çok
uzun sürüyorsa, bilirkişilik müessesesi ile ilgili ciddi sıkıntılar oluştuysa;
kararlar tutarlı değilse, alt mahkeme ile üst mahkeme birbirinden tamamen
farklı sonuçlara varabiliyorsa; bu iş dünyası açısından ve tabii ki ekonomi
açısından son derece sıkıntılı bir tablo oluşturur” dedi.
Hisarcıklıoğlu, yargının, mutlaka evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde;
Anayasa, yasalar ve daha önemlisi vicdan ile hareket etmesi gerektiğini, yasaların
bir dili ve ruhu olduğunu vurgulayarak, vicdan faktörünün önemine dikkat çekti.
Evrensel hukuk normlarını baz alan bir sistem arzu ettiklerini ifade eden
Hisarcıklıoğlu, şöyle devam etti: “Anayasamızın kolay, anlaşılır, sade bir anayasa
olmasını arzu ediyoruz. Yasalarımızın kısa, öz ve anlaşılır olmasını arzu
ediyoruz. Bunun yanında, yargı sisteminin hem bağımsız hem tarafsız işlemesi
gerektiğini söylüyoruz. Bunlarda ne kadar başarılı olursak demokrasimiz ve
ekonomimiz o kadar güçlenecek. Daha güçlü bir ülke, daha zengin bir millet
olacağız”.
-Adalet Bakanı
İpek
Adalet Bakanı Kenan İpek de, adalet hizmetlerinde zaman
yönetimi konusunda devrim niteliğinde adımlar atılacağını belirterek,
"Belirli tür dava ve işlerde, ortalama görülme süreleri'ni belirleyeceğiz.
Böylece, artık vatandaşlarımız açtığı davanın yaklaşık olarak ne zaman biteceği
konusunda bir kanaat sahibi olacak" dedi.
Adaletin hızlı ve etkin bir şekilde tecelli etmesinin
herkes için büyük önem arz ettiğini söyleyen İpek, toplumda baş göstermesi
kaçınılmaz olan uyuşmazlıklarda yargı mercilerinin bir "nihai çözüm"
makamı olduğunu vurguladı.
Adaleti ölçülebilir bir sosyal
değer haline getirmek için yargının etkin işleyişini sağlamak, bunun için
gerekli politika ve programları hayata geçirmenin temel hedef olduğunu anlatan
İpek, ancak en küçüğünden en büyüğüne, en basitinden en girift olanına kadar
her türlü uyuşmazlığın, bir "nihai çözüm" beklentisiyle yargı
mercileri önüne taşınmasının, bir başka sorunu gündeme taşıdığını dile getirdi.
Yargılama sürelerini uzatan,
yargılama kalitesini düşüren bu sorunun, dünyadaki pek çok hukuk sistemi için
aynı olduğunu belirten İpek, yargı mercilerinin yıldan yıla artan ve ağırlaşan
iş yükünün baskısı altında bulunduğuna dikkati çekti.
Bu iş yükünün, en temel nedeninin
toplumun artan adalet beklentisi olduğunu kaydeden İpek, bir taraftan adalet
hizmetlerinde kapasite artırıcı önlemlerin, diğer taraftan adaletin sosyal
hedefini gerçekleştirecek tedbirlerin alınması gerektiğini vurguladı.
-Yargı Reformu Stratejisi
Yargı Reformu Stratejisi'nin bu
hassasiyet temelinde şekillendiğini vurgulayan İpek, geçen nisan ayında
kamuoyuna duyurulan Strateji Belgesi ile adalet hizmetlerinde hem fiziki
altyapının geliştirilmesinin, ihtiyaç duyulan nitelikli personel ve yargı
mensubu sayısının artırılmasının hem de geleneksel yargılamaya alternatif
usulleri de içerecek biçimde, çağdaş hukuk uygulamasının sistemde yerini
almasının hedeflendiğini bildirdi.
Adalet Bakanı İpek, "Bu
çerçevede temel parametreler belirlenmiş, önümüzdeki beş yılın yol haritası
çizilmiştir" dedi.
Yeni Yargı Reformu Stratejisi'nin
iki temel düşünce üzerinde inşa edildiğini anlatan İpek, bunların yargıya
intikal eden iş yükünün azaltılması ve yargılama sürelerinin kısalması olduğunu
söyledi.
Hukuk uyuşmazlıklarında
arabuluculuk uygulamalarında belirli bir mesafe kat ettiklerinin altını çizen
İpek, önümüzdeki süreçte belli alanlarda arabuluculuğu zorunlu hale
getireceklerini kaydetti.
İpek, geçen aralık ayında kanuni
yürürlük kazanan İstanbul Tahkim Merkezi'nin etkinleştirilmesi gerektiğini
düşündüğünü de vurguladı.
-Danıştay
Başkanı Güngör
Danıştay Başkanı Zerrin Güngör de,
ağır işleyen yargı sistemi nedeniyle toplumda önemli bir duyarlılık oluştuğunun
farkında olduklarını belirterek, "Yargı mensuplarının özverili
çalışmalarına rağmen makul yargılama süresi konusunda hedeflenen seviyeye
ulaşamadığımızı üzülerek ifade ediyorum" dedi.
Devleti oluşturan 3 erk arasında
yer alan yargının, uyuşmazlıkları çözmek, haklıya hakkını teslim etmek ve kamu
düzenini korumak için var olduğunu ifade eden Güngör, yargının uyuşmazlıkları
çözmek konusundaki öneminin ötelenemeyeceğini, ihmal edilemeyeceğini bildirdi.
Yargının, adaletin gerçekleşmesindeki önemini vurgulayan
Güngör, yargı mensuplarının, üslendikleri ulvi görevin farkında olduğunu
söyledi.
Devlet gücünü kullanarak millet adına yargılama yapan
yargıçların, verdikleri kararlarla toplum vicdanını rahatlatması gerektiğine
işaret eden Güngör, "Yargıya güvenin tesisi ve sürekliliği, yargı
mensuplarının makul sürede verdikleri kararlardaki isabete bağlıdır. Güven
duyulmayan ve saygınlığı zedelenmiş yargı sisteminin bulunduğu bir ülkede hukuk
güvenliğinin sağlanması, ekonomik ve sosyal istikrarın devam ettirilmesi kolay
olmayacaktır" değerlendirmesinde bulundu.
Toplumun, yargıdan, adil
yargılama ve davaların makul sürede karara bağlanmasını beklediğine işaret eden
Güngör, anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili maddelerinde
de davaların makul sürede bitirilmesinin öneminin vurgulandığını kaydetti.
Yıllar içinde dava sayılarında
olağanüstü artış meydana gelmesinin, davaların daha iyi sonuçlanması ve adil
yargılama ilkesinin ihmaline yol açtığını anlatan Güngör, yargının türlü
nedenlerle geç karar vermesinin, yeni toplumsal sorunlar oluşturmasının yanı
sıra adalete güven duygusunu sarsacağına dikkati çekti.
Türk idari yargı sistemi
açısından yeni bir çözüm olarak dava dışı veya içi alternatif uyuşmazlık çözüm
yöntemlerinin tartışılması ve yasal altyapı çalışmalarının tamamlanarak hayata
geçirilmesi gerektiğini belirten Güngör, Avrupa Konseyinin karar organı
Bakanlar Komitesinin de bu konuda tavsiye kararları bulunduğunu hatırlattı.
Danıştay olarak idari uyuşmazlıkların alternatif
yöntemlerle çözülmesi konusunda, dünyanın birçok ülkesinde yapılan çalışmaları
yakından izlediklerini anlatan Güngör, Almanya'nın Bavyera eyaletindeki idari
yargıçlara tanınan uzlaştırma yetkisinin güzel bir örnek teşkil ettiğini
sözlerine ekledi.
-Yargıtay Birinci Başkanı Cirit
Yargıtay Birinci Başkanı İsmail Rüştü Cirit ise,
"Yargı, kabul etsek de etmesek de SOS vermektedir, imdat çığlığı
atmaktadır. Yargıya güven ve inanılırlık noktasında inanılmaz sıkıntılarımız
vardır" değerlendirmesinde bulundu.
Cirit, demokrasi, insan hakları,
hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı gibi evrensel ilkelerin çağdaş
standartlarda uygulanması, ağır iş yükü olmak üzere yargının sorunlarının çözülmesi
için herkese önemli görevlerin düştüğünü ifade etti. Cirit, adalet sisteminin
daha iyi işlemesi ve adli kalitenin artırılması için alınması gereken mesafenin
farkında olmak gerektiğini bildirdi.
Yıllardan beri süre gelen ve her
platformda dile getirdikleri sorunların çözümünde arzulanan ölçüde ilerleme
sağlanamamasının nedenlerini araştırıp başarılı yöntemler bulunması gerektiğini
dile getiren Cirit, problemlerin ancak doğru bir vizyon, iyi bir planlama ve
başarılı bir uygulamayla çözülebileceğini kaydetti.
Cirit, Anayasa'nın 9'uncu
maddesine göre yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemeler
tarafından kullanıldığını ve asli sahibinin Türk milleti olduğunu anımsattı.
-Yargıdaki iş yükü
Yargının yılda yıla aktarılan
değişmez sorunlarının başında ağır iş yükünün geldiğini anlatan Cirit, şunları
belirtti: "Gerek ilk derece mahkemeleri gerekse temyiz mahkemeleri günden
güne artan ve ağırlaşan iş yükünün baskısı altındadır. 2014 yılında Yargıtay
Ceza Dairelerine 394 bin, hukuk dairelerine 561 bin, Cumhuriyet Başsavcılığına
ise 425 bin dosya gelmiştir. Aynı yıl verilen karar sayısı ceza dairelerinde
361 bin, hukuk dairelerinde 522 bin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ise
371 bin dosya hakkında işlem tesis etmiştir. Yargıtay üyeleri, hakimler ve
cumhuriyet savcıları olarak, bu ağır iş yüküne karşı her türlü fedakarlıkla
çalışmamıza ve kutsal adalet görevini yerine getirme bilincinde olmamıza rağmen
zaman zaman bunun üstesinden gelmekte zorlanmaktayız. Düşünün ki tüm dünya
yargıtaylarının toplamından daha ağır bir iş yükü altında
çalışılmaktadır."
Yargıtayın ağır iş yükünün
çözülmesinin önemine dikkati çeken Cirit, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunun
nedeni, yargı kabul etsek de etmesek de SOS vermektedir, imdat çığlığı
atmaktadır. Yargıya güven ve inanılırlık noktasında inanılmaz sıkıntılarımız
vardır. Niye böyledir? Acaba bizim de sorumluluklarımız, bu olumsuz gelişmede
bizim de dahlimiz var mıdır? Buna baktığımızda yargı mensupları çok ağır işi
yükü altında çalışmakta ve Türkiye'de tüm ihtilaflar yargı içinde çözülmekte,
hakim ve savcı sayımız yetersiz kalmaktadır."
Türkiye'de adli yargıda 13 bine yakın, idari yargıda da
Danıştay da dahil 2 bine yakın hakim ve savcı bulunduğuna işaret eden Cirit,
Türkiye'de her üç kişiden birinin yargıya taraf veya davalı olduğunu, etkin ve
adil bir bilgilendirme sistemi kurulamadığı için yargının da bunları çözmekte
zorlandığını vurguladı.
Cirit, 2014 yılında cumhuriyet
başsavcılıklarınca yüzde 44,6 oranında kovuşturmaya yer olmadığı şeklinde karar
verildiğini anlatarak, şöyle devam etti: "Yüzde 43'ü, yani 2 milyon 928
bini dava açılmasına ilişkindir. Yetkisizlik, fezleke düzenlenmesi,
görevsizlik, birleştirme, başka bir büroya gönderme şeklinde de 767 bin karar
verilmiştir. Yani toplam 6 milyon 800 bin ihtilaf olmuştur. Bunlardan yarısı
dava konusu olmuştur ve bu ihtilafların yüzde 37'si, sayı olarak 1 milyon 455
bini sonunda bir ceza çıkmıştır."