11.05.2016 Ankara Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) 72. Genel Kurulu’nda konuşan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu esas zenginliğin girişimci ruh olduğunu ifade ederek, “Hedeflere ulaşmak istiyorsak, geride kalmak istemiyorsak, her gün bir önceki günden daha fazla çalışmak zorundayız” dedi. Birlik ve beraberliğin önemine vurgu yapan TOBB Başkanı ‘Türkiye hepimizin’ mesajı verdi.
TOBB’un 72’inci Genel Kurulu M. Rifat
Hisarcıklıoğlu’nun ev sahipliğinde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, Maliye Bakanı Naci Ağbal, İçişleri Bakanı Efkan Ala, MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural, bazı eski bakanlar, oda ve borsa başkanları ile diğer davetlilerin katılımıyla TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinde gerçekleştirildi.
Hisarcıklıoğlu burada yaptığı konuşmada,
Türkiye’nin zenginleşmek için girişimcilikten başka çıkar yolunun olmadığını
vurguladı. “Ezber bozan inovasyonlar yapan, yeni nesil girişimcilere ihtiyacımız
var” diyen TOBB Başkanı yatırım teşvik sisteminin yenilenmesi, katma değeri
artıracak faaliyetlerin desteklenmesi talebinde bulunurken, biyo, nano ve
bilgi-işlem teknolojilerinin önemi üzerinde durdu. Hisarcıklıoğlu ihracat
kapasitesinin artırılması için KOBİ’lere daha çok ihracat yapmayı öğretmek
gerektiğinin altını çizdi.
##1092##
HABER FOTOĞRAFLARINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.
TOBB Bakanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun
konuşmasında şunları söyledi:
“Camia olarak ‘istişare sünnettir’ öğüdüne
hep bağlı kaldık. Sizlerin sayesinde Anadolu’nun sesi, yüreği olduk. Bir olduk,
iri olduk, diri olduk. Biz, bir oldukça Sesimiz daha gür çıktı. Engelleri
aştık, yeni başarılara ulaştık.
Oda ve Borsa camiamız, özel
sektörün birlikten doğan
gücü oldu. Odalarımız ve
Borsalarımız; özel sektörü en iyi temsil eden, üyelerinin sorunlarını çözen,
hizmet kalitesi Avrupa standartlarına ulaşmış, çağdaş kurumlara dönüştü.
Sorunlara teslim olmadık. Olumsuza
odaklanmadık. Tüm çevre coğrafyamızdaki ülkeler için de rol model haline
geldik. Küresel piyasalardaki iş örgütlerinin tamamında da söz sahibi olduk.
Değişim ve dönüşümün öncüleri haline geldik. Bütün dünyaya bu milletin neler
yapabileceğini gösterdik. Hem biz kazandık, hem ülkemiz kazandı.
Kimin sayesinde bunları başardık.
Odalarımızın sayesinde, Borsalarımızın sayesinde. İşte bu salonu dolduran
sizlerin sayesinde. Ülkesi ve milleti için para pul almadan, gece gündüz
çalışan sizleri, müsaadenizle alkışlamak istiyorum.
Peki, bunlar yeter mi? Asla yetmez,
yetmemeli! Üreten, istihdam sağlayan, ihracat ve yatırım yapan bizler, daha
iyilerini hak ediyoruz. Bu millet daha iyilerini hak ediyor. Önümüzde büyük
hedeflerimiz var.
Hedeflere ulaşmak istiyorsak, geride
kalmak istemiyorsak, her gün bir önceki günden daha
fazla çalışmak zorundayız. Emin olun bir
an durursak, yarışı kaybederiz. Mehmet Akif’in dediği gibi: “Duranlar için
hayat hakkı yoktur. Beşeriyet durmuyor. Durursan muhakkak ezilirsin.”
Küresel rekabette yaşanan gelişmeler,
tam da bu gerçeği doğruluyor. Dünyanın en zengin ülkeleri bile geride kalmamak
için yeni ittifaklar kuruyor.
• ABD,
bir taraftan Avrupa Birliğiyle yeni bir ticaret ve yatırım girişimi başlatıyor.
• Diğer
taraftan da yükselen Asya Pasifik ülkeleriyle ekonomik işbirliği kuruyor.
• Yani
küresel ekonomiye şekil verecek yeni ittifaklar doğuyor.
• AB,
pazar alanını genişletmek için son 5 yılda 21 ülkeyle serbest ticaret anlaşması
imzaladı.
• Çin,
Afrika’ya büyük bir açılım başlattı. Hem Afrika pazarına yerleşiyor. Hem de
kıtanın maden kaynaklarının ve geniş arazilerinin kullanım haklarını alıyor.
• Diğer
yandan Almanya’nın başını çektiği sanayileşmiş ülkeler, yeni bir endüstri
devrimi üzerinde çalışıyor. Çin ve Kore de bu alana büyük yatırım yapıyor.
• Gelişmekte
olan ülkelerse, daha fazla yatırım çekebilmek için sürekli reformlar yapıyor.
Mevzuatlarını yatırımcı dostu haline getiriyor, iş yapma kolaylığı endeksinde
yükseliyorlar.
Türkiye, son yıllarda müthiş bir başarı
öyküsü yazdı. Ama artık aynı yöntemlerle
büyümeyi sürdürmek, hatta yerimizi koruyabilmek mümkün değil. Yol haritamızı
belirleyip, her gün bir adım daha ileri gitmek zorundayız. Milletimize daha
parlak bir gelecek kazandırmak için, ülkemizin yıldızını yeniden parlatmalıyız.
Reel sektörümüze yeniden heyecan vermeliyiz.
Şirketlerimizin rekabet gücünü artıracak
düzenlemeler görüşülürken, Meclis’te ve komisyonlarda, hem iktidar hem de
muhalefet partilerimizin, geçmişte olduğu gibi destek ve katkılarını
bekliyoruz. Türkiye’nin yeni bir büyüme ve sanayileşme modeline ihtiyacı var.
Yapısal reform gündemini korumaya ve güçlendirmeye ihtiyacı var. Bunları da
ortak akılla ve birlik beraberlik içinde yapmalıyız.
Mahkemeler ticari uyuşmazlıklarda hızlı
ve sağlıklı karar alamıyor. İş Mahkemeleri, bilirkişilik kurumu, karşılıksız
çek gibi alanlarda büyük sıkıntılar yaşanıyor. Bunları düzeltecek adımlar bir
an önce atılmalı.
Bu kapsamda arabuluculuk ve tahkim gibi
yeni mekanizmalar devreye girmeli.
Karşılıksız çek sorununu hafifletmek üzere kare kodlu çek zorunlu
oluyor. İşçi-işveren uyuşmazlıklarında arabuluculuk zorunlu hale geliyor. Benzer
şekilde, belirli bir tutarın altındaki ticari uyuşmazlıklarda zorunlu tahkim
sistemine geçmeliyiz.
Biz buna hazırlık için, hem TOBB çatısı
altında hem de Odalarımızda tahkim ve arabuluculuk merkezleri kurmaya başladık.
Bu süreçte Adalet Bakanımız ve Yargıtay-Danıştay Başkanlarımızla bir ilki
gerçekleştirdik.
İş dünyası ve yargı mensupları son 1
senede 3 defa bir araya geldi, görüşlerini paylaştı. Bu istişarelerden çok
verimli sonuçlar çıktı. Tüm bu çalışmaların hayata geçmesi için yoğun mesai
harcayan iki isme; Adalet Bakanımız sayın Bekir Bozdağ’a ve Gümrük-Ticaret
Bakanımız sayın Bülent Tüfenkçi’ye teşekkür ediyorum.
Yatırım Teşvik sistemi günümüz
şartlarına göre yenilenmeli. Teknoloji getiren, üretimin katma değerini
artıracak faaliyetler daha fazla desteklenmeli. Teşvikler verilirken, proje
bazlı değerlendirme yapılmalı. Sadece yeni yatırımlar değil, üretim de teşvik
edilmeli.
Anadolu’da güzel bir söz var; biçtiğini
beğenmiyorsan, ektiğine bakacaksın. İşin eskisi gibi performans göstermiyorsa,
iş yapma biçimini değiştireceksin.
Günümüzde özellikle 3 alanda sağlanan
ilerlemeler, ekonomilerin geleceğini belirleyecek. Bunlar; biyo, nano ve
bilgi-iletişim teknolojileri. Bu üçü yakın gelecekte tüm sektörleri ve iş yapma
biçimlerini kökten değiştirecek. Biz de bunlara odaklanmalıyız.
Bakın dünya 4. Sanayi devrimini
tartışmaya başladı. Almanya, Amerika, Kore; buna yönelik ciddi adım atıyor. Biz
de buna hazırlanmalıyız. Ülkemize böyle yüksek teknolojiler getirecek
şirketlere destek verecek bir Teknoloji Geliştirme Fonu kurmalıyız.
YOİKK’te Bakanlıklarımızla tüm bu
konularda kapsamlı çalışmalar gerçekleştirdik. Başbakan Yardımcılarımız sayın
Lütfi Elvan, sayın Mehmet Şimşek, Maliye Bakanımız sayın Naci Ağbal, Sanayi
Bakanımız sayın Fikri Işık, İçişleri Bakanımız sayın Efkan Ala, Gümrük-Ticaret
Bakanımız sayın Bülent Tüfenkçi, tüm bu konularda öncü rol üstlendiler.
İnşallah onların bu emekleriyle, özel
sektörün yatırım hevesini artıracak yeni adımları birlikte atacağız. Böylece
ekonomik aktiviteyi ve refahı ülkenin geneline daha da yaymak mümkün olacak.
Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları listesinde
Anadolu şehirlerinden daha fazla şirket görmek bizi memnun ediyor. Bu eğilimi
hızlandırarak devam ettirmeli, bölgeler arası dengesizlikleri gidermeliyiz.
Bölgesel yatırım kararlarına yereldeki aktörlerin katılımını esas almalıyız. Bu kapsamda Bölgesel Kalkınma
Ajanslarında özel sektörün ağırlığını artırmalıyız.
Odaklanmamız gereken önemli konulardan
biri de ihracat kapasitemizi artırmak. Bu konuda Ekonomi Bakanımız sayın
Mustafa Elitaş müthiş bir gayret içinde. Zira aynı malları, aynı şirketlerle,
aynı pazarlara satarak, ihracatı 150 milyar dolardan 500 milyar dolara
çıkarmamız mümkün değil. İhracat destek sistemimizi; “yeni ürün, yeni pazar,
yeni ihracatçı” şeklinde değiştirmeliyiz.
KOBİ’lerimize daha çok ihracat yapmayı
öğretmeliyiz. Eğer ihracat yapan firma sayısını 100 bine çıkarmak istiyorsak,
bunun kaynağı işte burada. Odalarımızda ve Borsalarımızda. İnsanın kanadı,
gayretidir demiş Mevlana. Bu camia, elini taşın altına koymaya, ihracatta yeni
bir atılım dönemi başlatmaya hazır.
Öte yandan kapsamlı bir dış yatırım
modeline de ihtiyacımız var. Hedefimiz, küresel milli şirketlerle dünyaya
yayılmak olmalı. Türkiye sadece sermaye ithal eden bir ülke değil, sermaye
ihraç eden bir ülke haline de geldi. Son 5 senede şirketlerimiz yurtdışında 23
milyar dolar doğrudan yatırım gerçekleştirdi. Bu tutar önceki 50 senenin
toplamının tam 1,5 katı.
Hem bu kaynağı daha verimli kullanmalı,
hem de en uygun yurtdışı yatırım imkânlarını yatırımcılarımıza
gösterebilmeliyiz. Bunu yaparken, şirketlerin merkezlerini, özellikle de Ar-Ge
birimlerini burada tutmalıyız. Ekonomi Bakanlığımızla birlikte yeni ihracat ve
yatırım modeli üzerine çalışıyoruz. İnşallah bu tabloyu daha olumlu hale
getireceğiz.
Dünyada son dönemde e-ticaret öne
çıkıyor. Bu sayede hem iş yapma maliyeti düşüyor hem de ihracatın menzili
artıyor. Bizim bu fırsatı değerlendirmemiz, ekonomide dijital dönüşümü
sağlamamız gerek. KOBİ’lerin bulut teknolojisi kullanımını yaygınlaştırmalıyız.
Tüm bunlar verimlilik artışlarını tetikleyecek.
KOBİ’ler dijitalleştikçe, mevcut
altyapımız bize yetmeyecek. Kore’de kilometrekare başına 6 bin metre fiber
optik kablo düşüyor, Türkiye’de ise sadece 300 metre. Zaman memleketi fiber ağlarla
örme zamanıdır. Ulaştırma Bakanımız sayın Binali Yıldırım’ın, Türkiye’ye yüksek
teknoloji kazandırma konusundaki çalışmaları, bu konularda bize büyük ümit
veriyor.
Öte yandan kayıtdışılık hala en büyük
sorunumuz. Kayıtlı çalışmayı teşvik etmeli ve ödüllendirmeli, kayıtdışı
kalmanın maliyetini artırmalıyız. Vergi sistemi, işini düzgün yapan ile
yapmayanı ayırt etmeli. Vergisini düzenli ödeyenlere sahip çıkalım ki, herkes
vergi ödemeye teşvik edilsin.
Mevzuat basit ve net hale getirilmeli,
kayıt içine geçmenin maliyeti düşürülmeli. Bu noktada Maliye Bakanımız sayın
Naci Ağbal’a teşekkür ediyoruz. Özel sektörün görüşlerine daima başvuruyor,
birlikte çalışma ortamı sağlıyor.
Şimdi müsaadenizle Anadolu’da yaşanan
bir sıkıntıya da değineceğim. Elbette herkes gibi girişimcimiz de işini kanuna
uygun yapacak. Düzgün çalışacak. Yapmadığında da hesabını verecek. Zaten
veriyoruz. Ayrıcalık istemiyoruz.
Peki, haksız yere bir girişimcinin
hayatını karartmanın bedeli olmayacak mı? Nasıl biz iş hayatında hata yapınca
bedelini ödüyorsak, hatalı ve keyfi denetimlerle bizleri zarara sokmanın da bir
bedeli olsun. Üreten, alın teri döken girişimcimizi, bürokrasinin- denetçinin
insafına bırakmayın. Yılların emeği, itibarı, keyfi bir yorumla yok olup,
gitmesin. Hesap vermeden hesap sorabilen bir tek Allah’tır. Keyfi hesap
soranlar da hesap versin istiyoruz!
Reel sektörümüzün rekabet gücünü korumak
için, istihdam üzerindeki mali yükleri indirmeye devam edelim. Bazı mesleklerin
zorunlu istihdamı gibi, istihdamı cezalandıran uygulamaları değiştirelim. Damga
vergisi gibi günümüz iş hayatına hiç uymayan, işlem vergilerini kaldıralım.
Tarım sektörümüzü dünya ile entegre hale
getirip, markalaştıralım. Tarım Bakanımız sayın Faruk Çelik’in bu konuda müthiş
bir gayret içinde olduğunu görmek, bizleri de motive ediyor.
Finansmana erişim noktasında,
firmalarımızı bankalara bağımlı olmaktan kurtaralım. Reel sektörümüzün yüksek
faizlerle, komisyonlarla mağdur edilmesine de artık bir çare bulalım.
Bankalarımız fedakârlığı hep bizden, reel sektörden beklemesin. Şimdi sıra
onlarda.
Soruyorum sizlere, hanginiz bankalar
kadar kâr ediyorsunuz? Öyle biri var mı
bu salonda! Bankalara buradan
sesleniyorum, bu vicdansızlığı bırakın!
Aynı gemide olduğumuzu unutmayın! Bu salondakiler varsa siz de varsınız!
Şimdi de son dönemde ciddi sıkıntılar
yaşadığımız önemli bir sektörden bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz turizm,
ülkemizin dünyada öne çıktığı, en çok net döviz kazancı sağladığımız bir
sektör. Bugün 6. büyük turizm destinasyonu olduk.
Ancak 2016 turizm için zor bir sene
olacak. Rezervasyonlar neredeyse yarı yarıya düştü. Turizm, pek çok sektörü de
canlı tutan, etki alanı en yaygın sektörlerimizden. Bu zor zamanda sahip
olduğumuz kapasiteyi korumak için devletimizin desteğine ihtiyaç var.
Sektördeki işletmelerin üzerindeki
kamusal yükler, belli bir süre için hafifletilmeli. Turizm Bakanımız sayın
Mahir Ünal’ın da bu konuya odaklandığını görmekten memnunuz. İnşallah bu kara
bulutlar dağıldığında, kaldığımız yerden koşmaya devam edeceğiz.
İş dünyası olarak iğneyi kendimize
batırmamız gereken konular da var. Her
zaman, yargının yavaş işlediğinden şikâyet ediyoruz. Ama elimizin altındaki
imkânları kullanmıyoruz. Çözüm burada hazır, kullanın. Yaptığınız sözleşmelere
tahkim maddesini ekleyin. Anlaşmazlıklarınız, tahkimde en hızlı ve adil şekilde
çözülsün.
Diğer bir konu mesleki yeterlilik
belgesi. Tehlikeli ve çok tehlikeli mesleklerde çalışanların belgeli olması 25
Mayıs’ta zorunlu oluyor. Ancak iş dünyamız bunun pek farkında değil. TOBB
olarak elimizi taşın altına koyduk. MEYBEM’i kurduk. Oda ve Borsalarımızla 81
ilde bu belgeleri veriyoruz. Devletimiz de burada üzerine düşeni yapıyor. Hem
sınav ücretini karşılıyor, hem de sigorta işveren payınızı sizin yerinize 1 yıl
ödüyor. Bu imkândan faydalanın.
Ülkelerin esas zenginliği, sahip
oldukları girişimci ruhtur. Türkiye’nin zenginleşmek için girişimcilikten başka
çıkar yolu da yoktur. Ezber bozan inovasyonlar yapan, yeni nesil girişimcilere
ihtiyacımız var.
Türkiye’nin en geniş girişimcilik ağı
olan Kadın ve Genç Girişimci Kurullarını işte bu yüzden kurduk. 81 ilde
binlerce girişimcilik faaliyeti düzenledik. Hazine Müsteşarlığımızla birlikte,
girişimcilerimize destek için Türkiye Yatırım Fonu kurduk. TOBB olarak 100 milyon lira kaynak ayırdık. Tüm bu
faaliyetlerimizi sahiplenen, genç ve kadın girişimcilerimize çok teşekkür
ediyorum. Özellikle kadın girişimcilerimizle iftihar ediyorum. Türkiye’nin
geleceği sizlerin elinde.
Türkiye’nin iktisadi ve sosyal dönüşümü
için AB katılım sürecinin önemini biliyoruz. Son dönemde ilişkilerde umut
verici bir ivme yakalandı. Avrupa Komisyonu'nun Türk vatandaşlarına Schengen
vizesini kaldırmaya dönük tavsiyesini memnuniyetle karşılıyoruz. Emeği geçen
herkese, başta hükümetimiz olmak üzere, iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasetçilerimize,
bürokratlarımıza teşekkür ediyoruz.
Benzer olumlu gelişmeleri AB ve ABD
arasında yürütülen Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı konusunda da
bekliyoruz. Ülkemiz ekonomisinin ve reel sektörün geleceği açısından buradaki
yerimiz çok önemli. Bu ortaklıktan dışlanmamız, Türkiye – AB ilişkileri için
ciddi bir gerileme işareti olacak. Şirketlerimizin dünyanın en büyük
pazarlarına erişimini zorlaştıracak. Dolayısıyla bu sürece mutlaka dahil
olmamız gerekiyor.
Saygıdeğer katılımcılar,
Son dönemde yeniden alevlenen terör
olayları yüzünden, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da iş dünyası büyük sıkıntı yaşıyor.
Kepenk açamayan esnafımız, siftahsız KOBİ’miz, evine ekmek götüremiyor. Terörle
sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bunu yaparken o bölgelerde yaşayan
vatandaşlarımızın da yanında olacağız.
Her zaman devletinin yanında olmuş o
insanlar, her türlü zorluğa karşı ayakta kalmaya çalışıyor. Dükkânlarının
kapalı olmasından dolayı iş yapamıyor, borçlarını ödeyemiyor. Daha az iş demek,
daha az işgücü, daha az refah demek. Bu insanları kendi haline bırakamayız.
Hükümetimiz bir takım destekler açıkladı. Bunlar için teşekkür ediyoruz. Ancak
terör olayları sürdüğünden, bunlar şu an yeterli gelmiyor.
Terörle mücadelekapsamında,
ekonomikolarakonlarayeniçözümler üretmek zorundayız. Bölgede iş dünyasının
yeniden eski haline dönebilmesi için vergi-prim ve kredi ödemelerinin ertelenmesine
ihtiyaç var. Çek, senet ve kredi ödemeleri yapılamadığından pek çok kardeşimin
sicili de bozuldu. Buna yönelik düzenlemelerin de yapılması gerekiyor.
Bu noktada özellikle bir şehrimizin
durumuna herkesin dikkatini çekmek istiyorum. Kilis’in nüfusu 130 bin, misafir
ettiği Suriyeli mülteci sayısı da 130 bin. Bu boyutta bir yardımlaşma,
dayanışma ve ev sahipliğinin dünya tarihinde örneği yok. Kilisliler insanlık
destanı yazıyor. Buradan tüm dünyaya sesleniyorum. Eğer Nobel Barış ödülü
hakkıyla belirleniyorsa, bu sene tek aday var o da Kilis’tir.
Allah şehitlerimizin mekânlarını cennet
etsin, gazilerimize acil şifalar versin. Yüce Allah buyurur ki; “Kim bir mümini
kasten öldürürse, cezası ebedi cehennemdir.” Sevgi dini olan İslam’ı teröre
alet eden riyakârlar, etnik fitne çıkarmak isteyen hain odaklar, şehirlerimizi
terörize etmeye çalışıyorlar.
Açık söylüyorum; bu kirli oyunun
karşısında 78 milyon birlikte dikiliriz. Terör üretenleri de bu topraklarda
barındırmayız. Çünkü bu topraklarda yaşayan herkes birbirinin kardeşi, komşusu,
akrabası. Çünkü Türkiye hepimizin.
Teröre göz yuman, taviz veren,
destekleyen her kim olursa milletçe dur demeliyiz. Silahın
konuştuğu yerde barış da susar, siyaset
de susar, insanlık da susar. Siyasetin yeri meclistir. Terörün iyisi, kötüsü
olmaz! Terörün küçüğü büyüğü olmaz! Terörün dini, ırkı, milliyeti, mezhebi
olmaz! Terör insanlık suçudur. “İstisnasız, amasız herkes lanetlemeli”.
Buradan terör karşısında yeterli desteği
göremediğimiz dost ülkelere de sesleniyorum. Paris’te, Brüksel’de patlayan
bombalara gösterdiğiniz duyarlılığı Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da, patlayan
bombalara da gösterin.
Daha çağdaş, özgür, huzurlu ve adil bir
ülkede yaşamanın en önemli yolu anayasadan geçiyor. Yeni bir anayasa ile yeni
bir uzlaşma zemini de yakalamak zorundayız.
Daha 2000 yılında, “yeni anayasa”
ihtiyacını ilk kez biz dile getirdik. 2007’de meslek örgütleri ve sendikaları
bir araya getirerek “Anayasa Platformu”nu oluşturduk. 2012’de 13 ilde “Türkiye
Konuşuyor - Anayasa Vatandaş Toplantıları” yaptık. Bu toplantılarda farklı
görüşlerden yaklaşık 7 bin vatandaşımız aynı masa etrafında bir araya geldi.
Milletimiz nasıl bir Türkiye, nasıl bir
anayasa istediğini saatlerce müzakere etti. 18 klasörden oluşan raporumuzu,
Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na teslim ettik. Böylece Türkiye tarihinin en
büyük “müzakereci demokrasi etkinliğini” gerçekleştirdik.
Burada gördük ki, vatandaş yeni bir
anayasa istiyor. O halde yeni Anayasamızı birlikte hazırlayıp, birlikte
sahiplenip, birlikte hayata geçirmeliyiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere
emaneti olan Cumhuriyetimiz, muasır medeniyet hedefine bu sayede daha kolay
ulaşacak.
Meclisimiz, yeni anayasayı katılımcı bir
yaklaşımla, uzlaşarak yapmalı. Yeni Anayasada milletimizin olmazsa olmaz
değerleri; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti yapımız korunmalı.
Rahmetli Özal’ın vurguladığı gibi; ifade
hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ile teşebbüs hürriyeti garanti altına
alınmalı. Vatandaşları arasında ayrım yapmayan, vatandaşına güvenen,
vatandaşına hükmetmeyen bir devlet anlayışına geçmeliyiz. Devlet vatandaşının
efendisi değil, hizmetkârı olmalı.
Bu süreçte Meclisimize, siyasi
partilerimize ve tüm kurumlarımıza görevler düşüyor. Türkiye’nin geriye
gitmesine, kavga, karmaşa ve belirsizlik ortamına sürüklenmesine izin
vermeyelim.
Ülkemizde kavganın değil huzurun,
çatışmanın değil diyaloğun hâkim olmasını sağlayalım. Demokrasiyi ve kalkınmayı
sekteye uğratacak her girişimin de karşısında duralım. Böyle bir Türkiye için
kenetlenip, hep birlikte daha fazla çalışalım.
Biz insanların fikri, giyimi, kimliği
üzerinden ayrılmadığı bir ülke hayal ediyoruz. İnsanların, yaptıklarıyla,
başardıklarıyla değerlendirildiği bir ülkede yaşamak istiyoruz. Bu memlekette
bütün yaşam biçimleri bizim zenginliğimiz. Doğduğumuz şehirler, inancımız,
fikrimiz farklı olabilir.
Bu ülkenin sorunları da, zenginliği de
bizim. Türkiye hepimizin.
Türkiye yerinde saysın diye umanların
rüyaları asla gerçek olmayacak. Türkiye, dünyanın en büyük ekonomileri arasında
yerini alacak. Bunu, bu salonu dolduran sizlerin temsil ettiği iş dünyası,
tüccar ve sanayiciler yapacak. Sizler ürettikçe, ihracat yaptıkça, istihdam
sağladıkça Türkiye kalkınacak.
Allah gönlümüzü zengin, emeğimizi ve
kazancımızı bereketli, milletimizin birlik ve beraberliğini daim kılsın.
Yolumuz açık olsun. Allah, hepimizin yardımcısı olsun".
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, Genel Kurul sonrasında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun TOBB'a yönelik eleştirilerine yanıt verdi;
AÇIKLAMA VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ.