05.12.2016 Ankara Türkiye-AB KİK toplantısında konuşan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, son yıllarda uluslararası çevrede Türkiye'deki yatırım ortamı konusunda olumsuz algı oluşturulduğunu belirterek, "Ekonomimiz güçlü biçimde ayakta. Türkiye'ye yatırım yapan her zaman, her koşulda kazanır" dedi.
Türkiye-Avrupa Birliği (AB) Karma İstişare Komitesi'nin
(KİK) 35'inci toplantısı; TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’un ev
sahipliğinde, AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Türkiye-AB KİK Eş Başkanı Annie Van Wezel ve AB Türkiye Delegasyonu Başkanı
Büyükelçi Christian Berger'in katılımıyla TOBB'da gerçekleştirildi.
Hisarcıklıoğlu, açılış konuşmasında, Fetullahçı Terör
Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle, temmuzda yapılması
planlanan toplantının bugüne ertelendiğini ifade etti.
##1148##
Hain darbe girişiminin Türkiye ekonomisi ve idari sistemi
üzerindeki etkisinin devam ettiğine işaret eden Hisarcıklıoğlu, saldırının
sorumluları ve destekçilerinin belirlenmesine ilişkin çalışmaların
sürdürüldüğünü söyledi.
Hisarcıklıoğlu, son yıllarda birçok uluslararası çevrede
Türkiye demokrasisi, ekonomisi ve ülkedeki yatırım ortamı konusunda olumsuz
algı oluşturulduğuna dikkati çekerek, "Biz, Türkiye'nin işçi, memur,
çiftçi, esnaf, işveren ve toplumun tamamını temsil eden sivil toplum
kuruluşları olarak demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına,
din, vicdan, ifade ve teşebbüs hürriyetine inanıyoruz. Tüm politikalarımızı ve
çalışmalarımızı bu değerler çerçevesinde örgütlüyoruz." diye konuştu.
Türkiye'nin AB katılım sürecinin, bu değerlerin uygulama
standartlarının iyileştirilmesi açısından son derece önemli olduğunu vurgulayan
Hisarcıklıoğlu, AB'nin aday ülkeler için geliştirdiği katılım stratejilerinin,
aday ülkeleri AB’ye yakınlaştırması gerektiğini dile getirdi.
- "Parlamentolar
müzakere ve diyalog yeridir"
Hisarcıklıoğlu, AB'nin 6 üyeli bir kulüpten, kıtanın
tamamına hitap eden 28 üyeli bir güç haline geldiğine işaret ederek, AB’nin
gelecekteki stratejik başarısının Türkiye’nin üyeliğinin sağlanmasıyla mümkün
olacağını kaydetti.
Avrupa Parlamentosu'nun "Türkiye ile katılım
müzakerelerinin geçici olarak dondurulması" yönündeki tavsiye kararından
derin üzüntü duyduklarını belirten Hisarcıklıoğlu, "Avrupa
Parlamentosu’nun bu kararı, objektif temellerden yoksun olup, Türkiye’deki
gelişmeleri tek taraflı bir bakış açısıyla ele almaktadır. Parlamentoların
doğal misyonuna da aykırıdır. Parlamentolar müzakere ve diyalog yeridir.
Müzakereleri dondurma veya askıya alma yeri olmamalıdır."
değerlendirmesinde bulundu.
- "Bu şartlar
altında ayakta kalabilecek başka ülke yok"
Türkiye-AB KİK 35'inci toplantısında, vize serbestisi,
Suriyeli mülteciler, Gümrük Birliğinin güncellenmesi gibi Türkiye-AB
ilişkilerinin gündemindeki konuları ele aldıklarını dile getiren
Hisarcıklıoğlu, artık vizelerin kaldırılması ve Gümrük Birliği müzakerelerinin
bir an önce başlatılması gerektiğini ifade etti.
Hisarcıklıoğlu, Suriyeli mülteciler için Türkiye'nin kendi
bütçesinden 25 milyar dolara yakın harcama yaptığını ve Suriyeli mültecileri
ekonomik hayata entegre etmek için çok sayıda proje yürüttüğünü vurgulayarak,
şunları kaydetti:
"Bir ülke düşünün ki çevresindeki bütün ülkelerde
çatışma alanları var, iç savaşlar var. 3 milyon mülteciyi kendi imkanları ile
ağırlıyor. Üstelik bu mültecilerin sadece karnını doyurmuyor, barınmadan
eğitime, sağlığa kadar her türlü ihtiyacını dünyanın en iyi koşullarında
karşılıyor. Küresel terör örgütleri ile mücadele ediyor. Arka arkaya iki seçim
ve bir de darbe girişimi yaşıyor. Bu şartlar altında ayakta kalabilecek,
ekonomisi büyümeye devam edecek, sosyal yaşamı etkilenmeyecek tek bir ülke
söyleyebilir misiniz? Türkiye'den başka bunu başarabilecek bir ülke yok.
Ekonomimiz güçlü biçimde ayakta. Türkiye'ye yatırım yapan her zaman, her
koşulda kazanır."
- AB Bakanı ve
Başmüzakereci Ömer Çelik
Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi 35’inci Toplantısı’nda
bir konuşma yapan Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, 15
Temmuz darbe girişimini hatırlatarak, “Bu şartlar altında bir demokratik
parlamento saldırıya uğradığı zaman Avrupa Parlamentosu’nun ilk yapması gereken
iş bu parlamentoya sahip çıkmak olmalıydı. Sizler bizim dostlarımızsınız
hepiniz çok önemli vazifeler icra ediyorsunuz, Türkiye’ye darbe girişiminden
bir, bir buçuk ay sonrasına kadar Avrupa Parlamentosu’ndan hiçbir ziyaret
olmamıştır, hiçbir telefon edilmemiştir. Şimdi ‘Biz darbe girişimine karşı Türk
halkının yanında olduk’ deniliyor güzel fakat retorik olarak Türk halkının
yanında olmak yetmiyor. Hep beraber Charlie Hebdo saldırısı olduğu zaman Türk
Hükümti’de Paris’e gitti, o dönemki Başbakanımız da Paris’e gitti, Charlie
Hebdo saldırısından sonra Paris’te bütün liderler bir dayanışma gösterisi
içinde bulundular. Doğru bir iş yapıldı, teröre karşı güçlü bir mesaj verildi.
O sebeple darbe girişiminden sonra olması gereken; Avrupa Birliği liderlerinin
ilk bir hafta içerisinde Ankara’ya gelip Türk demokrasisiyle bir dayanışma
göstermeleriydi. Fakat bizi çok şaşırtan bir şey oldu, yüksek bir yetkilinin
yaptığı açıklama şu şekildeydi: ‘Taraflara itidal tavsiye ediyoruz’. Taraflara
itidal tavsiye etmek cümlesini biz bir yerden hatırlıyoruz ve o yüzden o
cümleye çok kızdık. Mısır’da Sisi darbe gerçekleştirdiği zaman benzer bir
açıklama yapılmıştı. Taraflar kim? Halkımızı öldürmek üzere bize silah
doğrultanlarla seçilmiş hükümetin temsilcileri, halkın kendisi” ifadelerini
kullandı.
“DAEŞ gibi terör
örgütlerinin insanlık düşmanı ideolojisiyle olması gerekir”
“Türk demokrasisi ile güçlü bir dayanışma gösterilseydi
dünyaya Avrupa Birliği’nin sınırları dışında da bir demokrasi saldırıya
uğradığı zaman AB kurumlarının ne kadar güçlü sahip çıktığını görecektik” diyen
Bakan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çeşitli gazetelerde okuyorsunuz, Musul operasyonunun DAEŞ’e
karşı en az 6 ay süreceği söyleniyor. Terör örgütü ile askeri mücadele sürüyor
ama esas mücadelenin DAEŞ gibi terör örgütlerinin insanlık düşmanı
ideolojisiyle olması gerekir. Eğer Türkiye’de, bir Müslüman ülkede, bir Avrupa
demokrasisinde bu bahsettiğim mesajlar verilseydi DEAŞ gibi örgütlerin radikal
ideolojisine de en büyük darbe vurulmuş olacaktı.
-“En vizyonsuz karar”
Demokrasi mücadelesinin sonsuz olduğunu, demokrasi, hukuk
devleti, insan hakları konusunda yeryüzünde hiç kimsenin mükemmel olmadığına
vurgu yapan Bakan Çelik, “Demokratik devletler olarak birbirimizle daha çok
dayanışma içinde olacağız, işbirliğimizi yapıcı bir şekilde sürdüreceğiz,
işbirliği kanallarını açık tutacağız. Bazen hukuk devleti, insan hakları, basın
hürriyeti, ifade hürriyeti ile ilgili bize soru sorulduğu zaman zannediyorlar
ki biz bunlardan rahatsız oluyoruz. Hayır, bunlar bizim en sevdiğimiz kavramlar
ve ben bu kavramları konuşmaktan çok hoşnut olurum ve bunun çeşitli
coğrafyalarda nasıl tek asıl tehlike altında olduğunun da sık sık altını
çiziyorum. Eğer birisi bize, ‘Gelin dünyada , Türkiye’de, Avrupa’da, başka
coğrafyalarda insan hakları, demokrasi, hukuk devletini geliştirmek için daha
çok çalışalım’ diyorsa kapımız ona 24 saat ve sonuna kadar açıktır. Avrupa
Parlamentosu’nun ortaya koyduğu gibi ‘Türkiye ile müzakereleri askıya alalım’
demek demokrasi tarihine olabilecek en vizyonsuz karar olarak geçmiştir. Hiç
kimsenin konuşmaktan kaçmaması lazım hele de o kararın içerisinde öyle
açıklamalar var ki, emin olun içeriğini okuduğunuzda vizyonsuzluk çok daha net
biçimde gözüküyor. Örneğin; PKK terör örgütüne karşı orantılılıktan
bahsediyorlar çeşitli kararlarında. Net bir biçimde söylüyoruz Türkiye terörle
mücadelesini tavizsiz sürdürecektir ama hukuk devletinin içerisinde, insan
haklarına bağlı olarak biz bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Fethullahçı Terör
Örgütü’nün darbe girişiminden sonra da aldığımız Olağanüstü Hal kararını Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesinin bize sağladığı delegasyon hakkını
kullanarak yaptık” değerlendirmelerinde bulundu.
- AB Türkiye Delegasyonu
Başkanı Büyükelçi Berger
Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi
Christian Berger ise konuşmasında, "Türkiye'nin 15 Temmuz darbe girişimi
sonrası endişelerini anlıyoruz. Türkiye'nin ifade etmiş olduğu endişelerin,
tarafımızdan duyulduğundan emin olmalısınız. AB'nin yeterince erken reaksiyon
göstermediğiyle ilgili endişeyi anlıyoruz" ifadesini kullandı.
AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Berger, 35.
Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi (KİK) toplantısında yaptığı konuşmada, AB
ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gerildiği bir dönemde düzenlenen toplantının
son derece önemli olduğunu belirterek gerilimin yüzeysel olduğu, derinlerde AB
ile Türkiye arasında güçlü bir ilişkinin devam ettiği değerlendirmesinde
bulundu.
Berger, Türkiye'yi hala son derece önemli bir ortak ve aktör
olarak gördüklerini ifade ederek bu bölgede Türkiye'siz herhangi bir şey
yapmanın mümkün olmadığını söyledi.
AB ve Türkiye'nin birçok alanda ortaklaşa mücadele etmesi
gerektiğini vurgulayan Berger, sosyal, ekonomik, siyasi, dış politika ve
terörizmin finansmanı gibi alanlarda adımlar atılması gerektiğini ifade etti.
Berger konuşmasında, Türkiye'nin farklı milletlerden çok sayıda
sığınmacıya kucak açtığını hatırlatarak "Türkiye'nin bu konuda ne kadar
eli açık bir ülke olduğunu gördük. Türkiye'yi bu anlamda desteklemeye devam
etmek istiyoruz." dedi.
Türkiye ile AB arasında 18 Mart'ta imzalanan mutabakatın
uygulanmaya devam ettiğini de belirten Berger, Türkiye'nin attığı adımları
takdirle karşıladıklarını söyledi.
Berger, Gümrük Birliği konusunda müzakere hazırlıklarının da
sürdüğünü ifade ederek Türk tarafının bu konudaki görüşleri ve endişelerini
anladıklarını, müzakereler başladığında, üçüncü taraflarla yapılacak görüşmeler
çerçevesinde serbest ticaret anlaşması görüşmelerinin de ele alınacağını
kaydetti.
- Türkiye-AB Karma
İstişare Komitesi (KİK) Eş Başkanı Annie Van Wezel
Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi (KİK) Eş Başkanı Annie Van Wezel de konuşmasının başında, 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişimine
değinerek Türk halkının cesur kararları sayesinde girişimin engellendiğini
söyledi.
Darbe girişiminin, Türkiye'nin karşılaştığı güvenlik
problemlerine ilave bir yükümlülük getirdiğini vurgulayan Wezel, ülkelerde
hükümetlerin bu tür saldırıları engellemeye çalıştığını, kendilerinin de tüm
hükümetlere bu anlamda iş birliği yapma çağrısında bulunduklarını belirtti.
Avrupa sivil toplum örgütleri ve temsilcileri olarak
hükümetlerin hukukun üstünlüğü, yargı sistemi, masumiyet karinesi, insan
haklarına ve temel haklara saygı gibi konularda özen göstermelerini rica
ettiklerini dile getiren Wezel, bu hak ve özgürlüklere mevcudiyetleri için
ihtiyaç duyduklarının altını çizdi. Wezel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hükümetlerimizden bir tarafta güvenliği sağlarken, öte
yanda ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı özgürlüğü, siyasi görüş ve
dini özgürlüklerin sağlanmasını talep ediyoruz. Bunlar tabii ki kolay şeyler
değil ancak biz yine de bu dengeleyici davranışları hükümetlerimizden
bekliyoruz.
Avrupa Konseyi bu değerler için bir mihenk taşı teşkil
ediyor. Avrupa Ekonomik Sosyal Komitesi ve diğer kurullar da mevcut olağanüstü
hal çerçevesinde alınan tedbirlerin konsey ilkelerine uyum sağlamadığı
konusunda endişe duyuyor. Yüz binlerce kişinin hayatının bundan etkilendiğini
biliyoruz ve siyasi muhalefetin de bundan nasibini aldığını görüyoruz."
Wezel, toplantının gündeminde ekonomik durum, yatırım ortamı
ve Gümrük Birliği konularının yer aldığını kaydetti.