07.06.2022 Eskişehir Eskişehir Sanayi Odası Sanayi Kongresi’nde konuşan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, “Kapımızın önünde doğmakta olan yeni dünyanın farkında olmamız lazım” diye konuştu. Geleceği şekillendiren başlıca konunun, dijital ve yeşil dönüşüm süreci olduğunun altını çizen Hisarcıklıoğlu, bu durumun tüm şirketler için riskler ve fırsatlar barındırdığını vurguladı.
TOBB Başkanı, Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş’ın ev
sahipliğinde gerçekleştirilen Eskişehir Sanayi Odası Sanayi Kongresi’nde
ekonominin ve ticaretin yeni süreci hakkında değerlendirmelerde bulundu. Bu
süreci doğru kullandıkları takdirde, özellikle AB pazarında rakip olan diğer
ülkelerin önünde geçebileceklerini ifade eden Hisarcıklıoğlu, “Ama gerekli
dönüşümler sağlanmazsa, AB ile aramızdaki Gümrük Birliği avantajlarını da
kaybedebiliriz. Araştırmalar, 2026 yılında tamamen uygulanmaya başlanacak
sınırda karbon uygulamasında, Çin ve Rusya’nın ardından, Türkiye’nin en olumsuz
etkilenecek üçüncü ülke olacağını göstermektedir. Özellikle alüminyum, çimento
ve demir-çelik sektörlerinde, bu etkinin daha fazla görüleceği de
beklenmektedir” diye konuştu.
-Karbon izi hesabı
Hisarcıklıoğlu, geçtiğimiz ay, düşünce kuruluşu TEPAV’ın, firmalara
yönelik bir anket yaptığını belirterek şunları söyledi: “Çıkan sonuçlar
maalesef pek olumlu değil. Halen 4 şirketten yalnızca 1’i karbon ayak izi
hesabı yapabilmekte. Çoğu firmada karbonsuzlaşma politikası bulunmamakta. Hidrokarbon
kullanımı yaygın firmalardaysa, mevcut enerji kaynaklarını değiştirme yönünde
bir plana rastlanmamakta. Firmaların büyük çoğunluğunun, Yeşil Mutabakat ve
Sınırda Karbon Düzenlemesi hakkındaki bilgisinin çok sınırlı olduğu görülmekte.
Ve Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) hakkında kapsamlı bilgiye sahip olmadıkları ve
hatta ETS’nin Türkiye’de uygulanabilirliğinden şüphe duydukları tespit
edilmektedir. Dolayısıyla hem firmalarımız ve hem de ilgili bakanlıkların, bu
konuları daha çok dikkate alması ve bu dönüşüm sürecine nasıl dahil oluruz diye
düşünmesi gerekiyor. Rusya-Ukrayna savaşı da, hem enerji güvenliği meselesini ve hem de gıda
güvenliğini ön plana çıkardı. Yalnızca Avrupa’nın enerjide Rusya’ya bağımlılığını değil, dünya gıda
sisteminin Rusya ve Ukrayna’ya bağımlılığını da gösterdi. Küresel buğday üretiminin yüzde 30’u ve ayçiçeği yağı üretiminin ise
yüzde 60’ı Ukrayna ve Rusya kaynaklı. Savaş nedeniyle, Ukrayna’nın tarım arazilerinin neredeyse yarısı bu yıl
ekilemedi. Hasadı yapılan 25 milyon ton tahıl ise, Ukrayna limanlarındaki Rus
blokajı nedeniyle orada kaldı ve çürümeye terk edildi. Küresel Gıda Fiyatları
Endeksi Nisan 2022’de geçen yıla göre yüzde 30 arttı. Aslında Rusya-Ukrayna savaşı bir yandan enerji güvenliği meselesini ön
plana çıkarırken, diğer taraftan enerji dönüşümünü de hızlandırıyor. Bu da
Avrupa Yeşil Mutabakatını, dolayısıyla da Türkiye için önemini, daha da sağlam
bir zemine oturtuyor. AB’nin Rus kaynaklı enerji hammaddelerine bağımlılığını
azaltmayı hedefleyen “Re-Power-EU” planı, kısa vadede Avrupa için fosil yakıt
kaynak ülkelerini çeşitlendirmeyi, orta-uzun vadedeyse, enerji verimliliği ve
yenilenebilir enerjiyi hedefliyor. Mesela plana göre AB, 2030 yılına kadar enerji ihtiyacının yarısını
yenilenebilir enerjiden karşılamayı planlıyor.
2025 yılına kadar ticari ve kamu binalarına, 2029 yılına kadar da yeni
konutlara, çatı güneş paneli kurulması yükümlülüğü getirilmesi düşünülüyor. Ayrıca,
Akdeniz Yeşil Hidrojen Platformu oluşturulacak ve hidrojen ithalatını buradan
karşılayacak. Bu da ülkemiz sanayisi için yeni yatırımlar ve ortaklıklar yapma
imkânı getirecek. Enerjide Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılması için alınan bu
kararları, özel sektör de destekliyor. Aralarında Microsoft ve Unilever’in de bulunduğu çok sayıda küresel
firma, Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılması, bunun için Yeşil Mutabakat’ın
güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Özetle, kapımızın önünde doğmakta olan
yeni dünyanın farkında olmamız lazım.”
-Eskişehir’in sanayideki
başarıları ile iftihar ediyoruz
Ülkenin ve dünyanın gündeminin yoğun, ama çoğunlukla kısa döneme odaklı
kaldığından söz eden Hisarcıklıoğlu, “Önce pandemi, sonra arz ve tedarik
sıkıntıları ve şimdilerde Rusya-Ukrayna savaşı, gündemi işgal etmekte. Ama
sanayiciler olarak, ehem ile mühimi ayırmamız gerekli. Eskişehir Sanayi Kongresi
de, bugüne odaklı bakıştan sıyrılmak ve geleceğe odaklanmak için, bizlere
önemli bir imkân sunmakta. Batı Anadolu’da, sanayinin ve teknoloji şehri
Eskişehir’e de zaten bu yakışırdı. 3 OSB’si ve Türkiye’nin en büyük 500 sanayi
kuruluşu içindeki 13 firmasıyla Eskişehir’in sanayideki başarılarıyla, iftihar
ediyoruz. Burada, 849 farklı sanayi mamulü üretilebilmektedir. Üretim
kapasitesi itibariyle Eskişehir; 54 üründe Türkiye’de birinci sırada, 176
üründeyse ilk 3 il arasındadır. Ve Eskişehir’de, şimdi sanayinin geleceğini
konuşma zamanıdır” dedi.
1980’lerden 2010’lara kadar “off-shoring” kavramı konuşulduğunu anlatan
TOBB Başkanı, tedarik zincirlerinin, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere
doğru yayıldığını bildirdi. “Bundan en çok kazanan Çin oldu” diyen
Hisarcıklıoğlu şunları söyledi: “Biz de otomotiv, beyaz eşya gibi orta teknolojili
imalat sanayinde, bu trendden epey faydalandık. Hem sanayimizi ve hem de
ihracatımızı dönüştürdük ve geliştirdik. Sonra, 2010’lardan itibaren,
“re-shoring” kavramı geldi. Emek gücünün ağırlığı azalıp, teknoloji ve beşeri
sermaye öne çıkınca, tedarik zincirleri anavatanlarına geri dönmeye başladı.”
-AB ve Gümrük Birliği için
dijital ekonomiyi kapsamıyor uyarısı
“Ayrıca Pandemiyle birlikte, uzun tedarik zincirlerinin etkinliği de
azaldı. Ve nihayet Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte, tedarik zincirlerinin
geçtiğimiz 40 yıldaki gibi, dünyanın her yerine rahat rahat yayılmasının artık
mümkün görülmediği anlaşıldı. Böylece, Amerika’da yeni bir kavram ortaya çıktı:
Friend-shoring. Yani artık tedarik zincirlerinin güven duyulan ülkelerde olması
isteniyor. Önce ABD ve şimdi Avrupa ülkeleri diyorlar ki, amacımız artık sadece serbest
ticaret değil, güvenli ticaret. Bu politikaları da, ikili ve çok taraflı
ticaret anlaşmalarıyla uygulamaya koyacaklar. Dijital ekonomi, veri paylaşımı, karbon fiyatlaması ve iklim
değişikliği gibi konularda, aynı yaklaşıma sahip ülkelerle tedarik zincirlerini
geliştirecekler. Yani tedarik zincirlerinin içinde kalmak istiyorsan,
hazırlanan yeni kurallara uyman lazım diyorlar. Bizim de esasında, pasif bir
şekilde bu kurallara uymak yerine, kuralların şekilleneceği bu masada yer
almamız gerekiyor. Zira mesela AB ile Gümrük Birliği’miz maalesef dijital
ekonomiyi kapsamıyor. Avrupa Birliği ve ABD ise transatlantik veri paylaşımı
çerçevesi üzerinde çalışıyorlar ve yakında anlaşacaklar. Dolayısıyla,
başlamakta olan “friend-shoring” çağında kuralların belirleneceği masada yer
almamız lazım. Yoksa aynı gümrük birliğine girişte göz ardı ettiğimiz serbest
ticaret anlaşmalarının bugün nasıl bir probleme dönüştüğünün benzerini
yaşayabiliriz ve tek başımıza kalabiliriz.”
-Tehditler de fırsatlar da
ortada
Yakında önce, sınırda Karbon Düzenlemesi ile AB pazarlarına ithal
edilecek ürünler, karbon ayak izine dayalı ek bir vergiye tabi tutulacağını
belirten Hisarcıklıoğlu, sonra, sürdürülebilir ürün standartları ile birlikte
karbon ayak izi, su ayak izi ve atık yönetimi şartlarına bakılacağını söyledi.
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu “Detayları 2022 sonuna kadar biçimlenecek ve buna
göre bir takım ürünlerin, AB pazarlarına girişi, tamamen yasaklanmış olacak. Yani
Gümrük Birliği de artık işe yaramayacak.
İlk aşamada, ülkemizin en çok dış ticaret fazlası verdiği tekstil başta
olmak üzere, mobilya, yatak, lastik, deterjan, boya, mineral yağ, demir-çelik
ve alüminyum gibi sektörler için sürdürülebilir ürün standartları getirilecek. Yani
fırsatlar da, tehditler de ortada ve ne yapmak gerektiği açık” dedi.
-TOGG ile gelen fırsat
Yeşil Mutabakat sürecinin, Türkiye’ye Avrupalı partnerlerle birlikte
ortak geleceği tahayyül etme imkanı verecek derinlikte bir yeni imkan alanı
olduğunu belirten Hisarcıklıoğlu, “Ehemle uğraşmayı artık bırakmamız, mühime
odaklanmamız gerektiğine işarettir. Sanayiden, dış politikaya kadar en çok
ihtiyaç duyduğumuz alanlarda gerçek bir ekonomik program çerçevesidir. Bu yönde
adımları atmaya başladığımızda, yine eksikliğini en fazla hissettiğimiz dış
finansmana ulaşım konusunda da, önümüze yeni ve çok geniş, yeşil finansman
imkânları açılacağı görülecektir” diye konuştu.
Benzer fırsatı, Türkiye’nin otomobili projesinde de yakaladıklarını
ifade eden Hisarcıklıoğlu şöyle konuştu: “Bu proje, sadece bir araba üretmenin
ötesinde bir iştir. Son yıllarda Türkiye’de uygulanan en iyi sanayi politikası
hamlesidir. Biliyorsunuz Otomotiv, Türkiye’nin en önemli sanayi sektörlerindendir.
Hem araba ve hem de parçalarını üretiyoruz. Bu alanda Avrupa’nın da en büyük
tedarikçisiyiz. Diğer yandan, tedarik zincirinin pasif bir unsuru olmak da
riskli. Zira rakip ülkelerin önümüze geçebilir ve yerimizi kapabilir. Bunlardan
bir kaçını da geçtiğimiz senelerde yaşadık zaten. O yüzden tedarik zincirinin lideri olacak, kendi üreticilerimize sahip
olmalıydık. İşte tam da bu anda, eski markaların parsellediği otomotiv
sektörüne girmek için bir fırsat penceresi açıldı: Elektrikli ve otonom
araçlar. Bu fırsat penceresini kullanan, 20 yıllık Tesla’nın piyasa değeri,
bildiğiniz diğer tüm otomotiv şirketlerinin toplamını geçti. Araba dediğimiz cihaz dönüşürken, Türkiye için hem pazara giriş
fırsatı, hem de otomotiv yan sanayimizin, bu dönüşümün dışında kalmaması için,
tedbir alma mecburiyeti doğdu. Bu fırsat penceresini değerlendirmek üzere de
TOGG girişimini başlattık. İlk defa 5 farklı ve büyük grubu bir araya getirdik.
İlk defa, fikri mülkiyet haklarının tamamı ülkemize ait olan bir otomobil
üretiyoruz.
İlk defa farklı alanlardaki start-up şirketlerle çalışarak, kendi
tedarikçi ekosistemini kuruyoruz. İlk defa bu alanda beyin göçünü tersine
çeviriyoruz. Nitelikli çalışanların ve mühendisleri biz istihdam ederek yurt
dışına gitmesinin de önüne geçiyoruz. Özetle, TOGG ile teknolojik ve zihinsel
dönüşümü yakalıyoruz. 60 sene önce Eskişehir’de başlayan ama yarım kalan
hikayeyi tamamlıyoruz. Bir fabrikadan fazlasını inşa ediyoruz. Akıllı,
çevre dostu bir üretim merkezi ve teknoloji üssü kuruyoruz. Ülkemizin yeşil ve
dijital dönüşüm sürecine ve mobilite ekosistemine katkı sağlıyoruz. Aynı
zamanda da, ülkemiz içinde yeni bir tedarik zinciri ve üretim sistemi meydana
getiriyoruz. Bursa Gemlik’teki üretim tesisimizden ilk araç, 29 Ekim’de çıkıyor.
Seneye de TOGG’u, yollarda görmeye başlıyoruz.”
Toplantının ardından 30-40 ve 50 yılını dolduran sanayicilere ödülleri takdim edildi.